فَانطَلَقَا حَتَّى إِذَا أَتَيَا أَهْلَ قَرْيَةٍ اسْتَطْعَمَا أَهْلَهَا فَأَبَوْا أَن يُضَيِّفُوهُمَا فَوَجَدَا فِيهَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنقَضَّ فَأَقَامَهُ قَالَ لَوْ شِئْتَ لَاتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا
Fentalekâ, hattâ izâ eteyâ ehle karyetinistat’amâ ehlehâ fe ebev en yudayyifûhumâ fe vecedâ fîhâ cidâren yurîdu en yenkadda fe ekâmehu, kâle lev şi’te lettehazte aleyhi ecrâ(ecren).
fentalekâ hattâ izâ | : böylece ikisi yola çıktılar |
eteyâ | : ikisi geldiler |
ehle | : şehir halkı |
karyetin | : bir karye, bir kasaba, bir ülke |
istat’amâ | : yemek istediler |
ehle hâ | : şehir halkı |
fe ebev | : fakat çekindiler |
en yudayyifû humâ | : ikisini misafir etmek |
fe | : fakat, böylece |
vecedâ | : (ikisi) buldular |
fî hâ | : orada |
cidâren | : bir duvar |
yurîdu | : istiyor |
en yenkadda | : yıkılmak üzere |
fe ekâme-hu | : o zaman onu ikâme etti, düzeltti |
kâle | : dedi |
lev | : eğer |
şi’te | : sen diledin |
lettehazte (le ittehaze) | : elbette buna karşılık |
aleyhi | : ona |
ecren | : ecir, ücret, bedel |
Diyanet İşleri = Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.
Abdulbaki Gölpınarlı = Gene yola düştüler. Bir şehre geldiler, halkından yemek istedilerse de onları konuklayıp doyuran bir tek kişi bile çıkmadı. Orada bir duvar buldular, yıkılmak üzereydi. O zât, duvarı doğrulttu. Mûsâ, dileseydin dedi, bu hizmete karşılık bir ücret alırdın.
Abdullah Parlıyan = Bunun üzerine yeniden yola koyuldular. Bir kasabaya geldiler, halkından yemek istedilerse de, onları konuklayıp doyuran birtek kişi bile çıkmadı ve bu kasabada yıkılmak üzere bir duvar gördüler de, o zat o duvarı yıkılmaktan kurtarıp onarıverdi. Musa bunu görünce: “Eğer dileseydin, yaptığın bu iş için bir ücret alırdın.”
Adem Uğur = Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
Ahmed Hulusi = Bunun üzerine yine bir süre gittiler. . . Nihayet ahalisinden yiyecek istedikleri, bir kasaba halkına vardılar. . . Ama onlar bu ikiliyi ağırlamaktan kaçındılar. . . Bu arada, (Musa ve Hızır) orada yıkılmak üzere bir duvar gördüler. (Hızır) tuttu o duvarı tamir etti. (Musa) dedi: "Eğer isteseydin bu işe karşılık bir ücret alırdın. "
Ahmet Tekin = Yine birlikte yürüdüler. Nihayet bir belde halkının yanına varıp, onlardan yiyecek istediler.Belde halkı, onları misafir etmekten kaçındı. Orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır hemen o duvarı tamir etti. Mûsâ:'Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde isteseydin, elbette buna karşı bir ücret alırdın.' dedi.
Ahmet Varol = Yeniden yola koyuldular. Nihayet bir kasaba halkının yanına varıp onlardan yiyecek istediler. Ama onlar, onları misafir etmekten kaçındılar. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular ve (o kul) hemen onu doğrulttu. (Musa) dedi ki: 'İsteseydin onun karşılığında bir ücret alırdın.'
Ali Bulaç = (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
Ali Fikri Yavuz = Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir memleket halkına vardılar ki, ora halkından yemek istedikleri halde, kendilerini misafir etmekten çekinmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır onu hemen doğrultuverdi. (Mûsa, ona) dedi ki: “-İsteseydin, bu işine karşı bir ücret (ekmek parası) alırdın.”
Ali Ünal = Bir defa daha yola koyuldular. Bu sefer, vara vara bir beldeye vardılar. Halktan yemek istedilerse de, ahali onları misafir etmekten kaçındı. (Hızır) orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördü ve onu derhal tamir etti. “Eğer dileseydin,” dedi Musa, “yaptığının karşılığında bir ücret alabilirdin.”
Bayraktar Bayraklı = Yine yürüdüler. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yemek istediler. Şehir halkı onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. O kul hemen onu doğrulttu. Mûsâ, “Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın” dedi.
Bekir Sadak = Yine yola koyuldular; sununda vardiklari bir kasaba halkindan yiyecek istediler. Kasaba halki, bu ikisini misafir etmek istemedi. Ikisi, sehrin icinde yikilmaga yuz tutan bir duvar gorduler, Musa'inin arkadasi onu dogrultuverdi; Musa: «Dileseydin buna karsi bir ucret alabilirdin» dedi.
Celal Yıldırım = Yine yollarına devam ettiler, derken bir kasaba halkına vardılar ve onlardan yiyecek istediler. Onlar bu iki (yabancıyı) misafir edinmekten kaçındılar. O kasabada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvara rastladılar; o kul onu doğrulttu. Musâ: «İsteseydin buna karşılık ücret alırdın» dedi.
Cemal Külünkoğlu = Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir köye vardılar. Köylüden yemek istediler, fakat köylü onları konuk etmek istemedi. Az sonra yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarla karşılaştılar. O kulumuz (Hızır), hemen onu inşa etti. Musa ona: “Eğer isteseydin bu yaptığın işe karşılık bir ücret alabilirdin” dedi.
Diyanet İşleri (eski) = Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi, şehrin içinde yıkılmağa yüz tutan bir duvar gördüler, Musa'nın arkadaşı onu doğrultuverdi; Musa: 'Dileseydin buna karşı bir ücret alabilirdin' dedi.
Diyanet Vakfi = Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
Edip Yüksel = Böylece yürüdüler. Nihayet bir köy halkına rastladılar ve halkından yiyecek istediler. Fakat onları misafir kabul etmeyi reddettiler. Derken orada yıkılmak isteyen bir duvar buldular, hemen onu doğrultuverdi. 'Dileseydin, o işten dolayı bir ücret alabilirdin,' dedi.
Elmalılı Hamdi Yazır = Bunun üzerine yine gittiler, nihayet bir karyenin ehline vardılar ki bunları müsafir etmekten imtina ettiler, derken orada yıkılmak isteyen bir divar buldular, tuttu onu doğrultuverdi, isteseydin, dedi: her halde buna karşı bir ücret alırdın
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Bunun üzerine yine gittiler. Nihayet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular, tutup onu doğrulttu. Musa: «İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın» dedi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: «İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın» dedi.
Gültekin Onan = (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasaba ehline gelip yemek istediler, fakat kasaba ehli onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
Harun Yıldırım = Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
Hasan Basri Çantay = Yine gitdiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki ora ehâlisinden yemek istedikleri halde kendilerini müsâfir etmekden imtina' etmişlerdi. Derken yıkılmak isteyen bir dıvar buldular da O, bunu doğrultuverdi. (Musa) dedi ki: «Dileseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın».
Hayrat Neşriyat = Yine (berâberce) gittiler; nihâyet bir şehir ahâlîsine (Antakya’ya) vardıklarında, oranın halkından yiyecek istediler; fakat (onlar) bu ikisini misâfir etmekten kaçındılar. Derken orada (sanki) yıkılmak isteyen bir duvar buldular; (Hızır) hemen onu doğrulttu.(Mûsâ:) 'İsteseydin buna karşı elbette bir ücret alırdın' dedi.
İbni Kesir = Yine gittiler ve nihayet vardıkları kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi şehrin içinde yıkılmaya yüz tutan bir duvar gördüler. O, bunu doğrultuverdi. Musa: Dileseydin; buna karşı bir ücret alabilirdin, dedi.
Kadri Çelik = (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip onlardan yemek istediler, fakat (ülke halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (ülkede) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu doğrulttu. (Musa) Dedi ki: “Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret de alabilirdin!”
Muhammed Esed = Ve bunun üzerine yeniden yola koyuldular; derken, bir kasaba halkıyla karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler; ama bu ahali onlara konukseverce davranmaya hiç yanaşmadı. Ve bu (kasabada) yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler; (bilge kişi) onu hemen onarıverdi; (Musa bunu görünce:) "Eğer dileseydin, (hiç değilse, yaptığın) bu iş için bir ücret alabilirdin" dedi.
Mustafa İslamoğlu = Bunun ardından yeniden yola koyuldular; nihayet bir kasabanın sakinleriyle karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler, fakat onlar bu ikisine konukseverlik göstermediler. Hal böyleyken, orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular; ve o (kişi), duvarı onarıverdi. (Musa bunu görünce) "Eğer isteseydin, buna bedel olarak bir ücret alabilirdin" dedi.
Ömer Nasuhi Bilmen = Sonra yine gittiler, bir belde ahalisine varınca onun ahalisinden taam istediler. Onlar ise bunları misafir kabul etmekten kaçındılar. Derken orada bir duvar buldular ki, yıkılmak istemekte idi. Hemen doğrultuverdi. Dedi ki: «Eğer dileseydin bunun üzerine elbette bir ücret alıverirdin.»
Ömer Öngüt = Yine yürüyüp gittiler ve nihayet bir memleket halkına varıp, onlardan yiyecek istediler. Halk kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken, orada yıkılmak üzere olan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: “İsteseydin, elbette buna karşılık bir ücret alırdın. ” dedi.
Şaban Piriş = Yine yola koyuldular, sonunda ulaştıkları kasaba halkından kendilerine yiyecek istediler. Kasaba halkı onları misafir etmek istemedi. Onlar da orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. O kul, bunu doğrulttu. Musa: -Eğer isteseydin buna karşılık bir ücret alabilirdin, dedi.
Sadık Türkmen = Yine yola koyuldular. Nihayet bir kasaba halkına vardıkları zaman, halkından yemek istediler. Kasaba halkı onları konuk olarak ağırlamaktan kaçındılar. Orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. (O kul) hemen o duvarı doğrulttu/tamir etti, sağlamlaştırdı. (Musa): “Eğer isteseydin buna karşılık bir ücret alırdın” dedi.
Seyyid Kutub = Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir köye vardılar. Köylüden yemek istediler, fakat ağırlanma istekleri reddedildi. Az sonra yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarla karşılaştılar. O kulumuz, eğri duvarı doğrulttu. Musa ona 'Eğer isteseydin bu yaptığın işe karşılık bir ücret alabilirdin' dedi.
Suat Yıldırım = Tekrar yola devam ettiler. Nihayet bir şehre varıp o şehir halkından yiyecek istediler, ama ahali bunları misafir etmemekte diretti. Bu sırada (Hızır) orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar görür görmez onu düzeltiverdi. Mûsâ: "İsteseydin" dedi, "elbette buna karşı iyi bir ücret alabilirdin."
Süleyman Ateş = Yine yürüdüler. Nihâyet bir kent halkına varıp onlardan yemek istediler (kent halkı) onları konuklamaktan kaçındılar. Derken orada yıkılmağa yüz tutan bir duvar buldular; hemen onu doğrulttu. (Mûsâ): "İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın," dedi.
Tefhim-ul Kuran = (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip onlardan yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: «Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.»
Ümit Şimşek = Yine yola koyuldular. Nihayet bir beldeye vardıklarında oranın halkından yiyecek istediler; ancak belde halkı onları ağırlamaktan kaçındı. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler; Hızır onu doğrultuverdi. Musa, 'İsteseydin buna bir ücret alırdın' dedi.
Yaşar Nuri Öztürk = Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi.
İskender Ali Mihr = Böylece ikisi yola çıktılar. Bir kasabanın halkına geldikleri zaman onun (şehrin) halkından, yemek istediler. Fakat onları (ikisini), misafir etmekten (şehirdekiler) çekindiler. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular. (Hızır A.S), hemen onu düzeltti. (Musa A.S) dedi ki: “Eğer sen dileseydin, elbette onun (bu hizmetin) için bir ücret alırdın.”
İlyas Yorulmaz = Bir kasaba halkına ulaşıncaya kadar beraber yürüdüler ve o kasaba halkından yemek istediler. Kasaba halkı ikisini de misafir etmekten kaçındılar. O köyün içinde yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O kul onu hemen düzeltip onardı. Musa “İsteseydin bu yaptığın işe karşılık bir ücret isteyebilirdin” dedi.