وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقيمٍ
Ve innehâ le bi sebîlin mukîm(mukîmîn).
ve inne-hâ | : ve muhakkak ki o |
le | : gerçekten |
bi sebîlin | : yol üzerinde |
mukîmîn | : durmakta olan, ikâme olunmuş olan, duran (hâlâ duruyor) |
Diyanet İşleri = O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
Abdulbaki Gölpınarlı = Ve şüphe yok ki o şehir, hâlâ herkesin yol uğrağı olan bir yerde.
Abdullah Parlıyan = Ve şüphe yok, o şehirler, hâlâ herkesin yol uğrağı olan bir yerdedir.
Adem Uğur = Onlar hâla gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
Ahmed Hulusi = Muhakkak ki o şehir, insanların yolları üzerindedir.
Ahmet Tekin = Onların şehirleri hâlâ gözler önünde, bir yol üzerindedir.
Ahmet Varol = Orası kullanılmakta olan bir yol üzerindedir.
Ali Bulaç = O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.
Ali Fikri Yavuz = Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi, (Kureyş kâfirlerinin de ibret alabileceği uğrak) bir yol üzerinde bulunmaktadır.
Ali Ünal = (Helâk edilmiş) o memleket(in harabeleri) uğrak bir yol üzerinde halâ görünebilir haldedir.
Bayraktar Bayraklı = Onlar hâlâ gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
Bekir Sadak = O sehrin kalintilari islek yollar uzerinde hala durmaktadir.
Celal Yıldırım = Ve şehrin kalıntısı, öteden beri işlek olan yol üzerinde duruyor.
Cemal Külünkoğlu = Bu (beldenin yıkıntıları) hâlâ (herkesin çok rahat görebileceği) işlek olan bir yol üzerindedir.
Diyanet İşleri (eski) = O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hala durmaktadır.
Diyanet Vakfi = Onlar hâla gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
Edip Yüksel = Ve o (yıkıntı kent), yol üzerinde durmaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır = Hem o harabe yol üstünde duruyor
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Ve o harabe yol üstünde duruyor.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.
Gültekin Onan = O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır.
Harun Yıldırım = Onlar hâla gözler önünde duran bir yol üzerindedirler.
Hasan Basri Çantay = O (şehrin haraabeleri) hakıykat (herkesin göreceği, Kureyşin işlediği) bir yol üstünde (haalâ) durucudur.
Hayrat Neşriyat = Ve doğrusu o (dehşet gününün alâmeti olan harâbeler), hâlâ (çalışıp) duran (işlek)bir yol üzerindedir.
İbni Kesir = O yerler, işlek yollar üzerinde hala durmaktadır.
Kadri Çelik = O (şehrin kalıntıları) işlek bir yol üzerinde hala durmaktadır.
Muhammed Esed = Çünkü, gerçekten de (sözü geçen) bu (şehirler) bugün hala yerinde durmakta olan bir yol üzerindeydiler.
Mustafa İslamoğlu = Yine kuşku yok ki bu (şehir)ler, (hala) varlığı sabit bir yol üzerindedirler.
Ömer Nasuhi Bilmen = (76-77) Ve şüphe yok ki, o bir sabit yoldur. Muhakkak ki, bunda mü'minler için elbette bir ibret vardır.
Ömer Öngüt = O yerler işlek yollar üzerinde hâlâ durmaktadır.
Şaban Piriş = Orası işlek bir yol üstündedir.
Sadık Türkmen = Ve o şehir, sabit bir yol üzerinde hâlâ durmaktadır!
Seyyid Kutub = Bu beldenin yıkıntıları halâ işlek olan bir yol üzerindedir.
Suat Yıldırım = Hem o şehir harabesi uğrak bir yol üzerindedir.
Süleyman Ateş = Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.
Tefhim-ul Kuran = O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.
Ümit Şimşek = O (şehrin haraabeleri) hakıykat (herkesin göreceği, Kureyşin işlediği) bir yol üstünde (haalâ) durucudur.
Yaşar Nuri Öztürk = O kentin izleri/işaretleri, hâlâ işleyen bir yol üzerindedir.
İskender Ali Mihr = Ve muhakkak ki o gerçekten, yol üzerinde mukîmdir (hâlâ durmaktadır).
İlyas Yorulmaz = Şüphesiz ki bu (yaptıkları çirkinliğin karşılığı olarak) yerine getirilmesi gereken bir yoldu.