وَرَأَى الْمُجْرِمُونَ النَّارَ فَظَنُّوا أَنَّهُم مُّوَاقِعُوهَا وَلَمْ يَجِدُوا عَنْهَا مَصْرِفًا
Ve rael mucrimûnen nâre fe zannû ennehum muvâkıûhâ ve lem yecidû anhâ masrifâ(masrifen).
ve ree | : ve gördü |
el mucrimûne | : suçlular, günahkârlar |
en nâre | : ateş |
fe | : o zaman, artık, böylece |
zannû | : zannettiler, idrak ettiler |
enne-hum | : kendilerinin olduğunu |
muvâkıû-hâ (vakaa) | : ona düşecek olanlar (düştü) |
ve lem yecidû | : ve bulamazlar, bulamadılar |
an-hâ | : ondan |
masrifen(serefa) | : uzaklaşacak yer, kaçış yolu |
Diyanet İşleri = Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.
Abdulbaki Gölpınarlı = Ve suçlular cehennemi görürler de içine düşeceklerini anlarlar ama oradan savuşup gidecek bir yer bulamazlar.
Abdullah Parlıyan = Ve günahlara batmış olanlar, cehennemi görürler de, içine düşeceklerini anlarlar, ama ondan kaçıp kurtulmak için bir yol bulamayacaklar.
Adem Uğur = Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.
Ahmed Hulusi = Suçlular ateşi gördüler de, artık onun içine kesin düşeceklerini bildiler. . . Ateş dışında gidebilecekleri bir yol yoktu!
Ahmet Tekin = İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsiler, suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anladılar. Ateşten kurtuluş yolu da bulamadılar.
Ahmet Varol = Suçlular ateşi görürler ve onun içine kendilerinin düşeceklerini anlarlar. Fakat ondan kaçacak bir yer de bulamazlar.
Ali Bulaç = Suçlu günahkarlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır.
Ali Fikri Yavuz = Günahkârlar, ateşi görmüşler de artık ona düşeceklerini anlamışlardır; fakat ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır.
Ali Ünal = Dünyada işlerigüçleri günah hasadından ibaret olanlar Ateş’i gördüler ve iyice kanaatleri geldi ki, orayı boylayacaklar. Etrafı yokladılar, fakat oradan kaçacak bir yer de bulamadılar.
Bayraktar Bayraklı = Suçlular ateşi görecekler ve oraya düşmekte olduklarını anlayacaklar; ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.
Bekir Sadak = Suclular atesi gorurler ve ona duseceklerini anlarlar, fakat ondan kacacak yer bulamazlar. *
Celal Yıldırım = Günahkâr suçlular Cehennem'i görürler de ona düşeceklerini iyice anlarlar, ama bundan çevrilip kurtulacak bir yer bulamıyacaklar.
Cemal Külünkoğlu = O gün suçlular cehennem ateşini görünce oraya atılacaklarını anlayacaklar, fakat oradan dönecek (sığınacak) başka bir yer da bulamayacaklar.
Diyanet İşleri (eski) = Suçlular ateşi görürler ve ona düşeceklerini anlarlar, fakat ondan kaçacak yer bulamazlar.
Diyanet Vakfi = Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.
Edip Yüksel = Suçlular ateşi gördüler ve içine düşeceklerini anladılar; ondan kaçacak bir yer de bulamadılar.
Elmalılı Hamdi Yazır = Ve mücrimler ateşi görmüş, artık ona düşeceklerini anlamışlardır da ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Suçlular ateşi görmüş artık ona düşeceklerini anlamışlardır da ondan kaçacak bir yer bulamamışlardır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Günahkârlar ateşi görmüşler de artık ona düşeceklerini anlamışlardır. Fakat ondan kaçıp sığınacak bir yer bulamazlar.
Gültekin Onan = Suçlu günahkarlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır.
Harun Yıldırım = Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.
Hasan Basri Çantay = Günahkârlar ateşi görmüşler de onun içerisine düşenlerin kendileri olduklarını anlamışlar, (fakat) ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır.
Hayrat Neşriyat = Günahkârlar ise ateşi görür de (onun uğultu ve dehşetinden, daha onu tatmadan)kendilerinin gerçekten ona düşmüş kimseler olduklarını zannederler; fakat ondan kaçacak bir yer bulamazlar!
İbni Kesir = Suçlular ateşi görür görmez, orayı boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.
Kadri Çelik = Suçlu günahkârlar ateşi görmüşlerdir de artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir dönüş yolu bulamazlar.
Muhammed Esed = Ve günaha gömülüp gitmiş olanlar o zaman ateşi görecek ve oraya girmek zorunda olduklarını anlayacaklar ama ondan kaçmak kurtulmak için bir yol bulamayacaklar.
Mustafa İslamoğlu = Nihayet günahkarlar ateş görünce, kaçınılmaz olarak oraya gireceklerine akılları kesecek ve oradan kaçıp kurtulacak bir yol bulamayacaklar.
Ömer Nasuhi Bilmen = Ve günahkârlar, ateşi görmüş, artık kendilerinin ona düşeceklerini anlamışlar ve ondan savuşacak bir yer bulamamışlardır.
Ömer Öngüt = Günahkârlar ateşi görürler, içine düşeceklerini iyice anlarlar, fakat ondan savuşacak bir yer bulamazlar.
Şaban Piriş = Suçlular ateşi görünce, ona düşeceklerini anlarlar. Ama ondan kaçacak bir yer de bulamazlar.
Sadık Türkmen = Suçlular ateşi görmüşler, artık onun içine gireceklerini anlamışlardır. Fakat kaçıp kurtulacakları bir yer bulamamışlardır.
Seyyid Kutub = Günahkârlar cehennem ateşini görünce oraya atılacaklarını anlarlar, fakat geri kaçarak sığınacakları bir başka yer bulamazlar.
Suat Yıldırım = Suçlular ateşi gördüler, orayı boylayacaklarını iyice anladılar. Etrafı yokladılar, fakat ondan kaçacak bir yer bulamadılar.
Süleyman Ateş = Suçlular ateşi gördüler, artık içine düşeceklerini iyice anladılar, fakat ondan kaçacak bir yer bulamadılar.
Tefhim-ul Kuran = Suçlu günahkârlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır.
Ümit Şimşek = Artık mücrimler ateşi görmüş, oraya düşeceklerini anlamış, fakat kaçacak bir yer bulamamışlardır.
Yaşar Nuri Öztürk = Suçlular, ateşi gördüler de onun içine düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar.
İskender Ali Mihr = Ve mücrimler, ateşi (cehennemi) gördü. O zaman içine düşeceklerini zannettiler (idrak ettiler). Ve ondan uzaklaşacak (kaçacak) bir yer bulamadılar.
İlyas Yorulmaz = Suçlular ateşi gördüklerinde, artık o ateşin içine gireceklerini anlayacaklar, ama onu kendilerinden uzaklaştıracak bir yol bulamayacaklar.