وَمِنهُم مَّن يَنظُرُ إِلَيْكَ أَفَأَنتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُواْ لاَ يُبْصِرُونَ
Ve minhum men yanzuru ileyke, e fe ente tehdil umye ve lev kânû lâ yubsırûn(yubsırûne).
ve min-hum | : ve onlardan (var) |
men yanzuru | : bakan kimseler |
ileyke | : sana |
e fe ente | : artık, sen mi |
tehdi | : hidayete erdireceksin |
el umye | : kör olan, âmâ |
ve lev | : ve ise, eğer |
kânû | : oldular |
lâ yubsırûne | : görmüyorlar (basar hassaları çalışmıyor) |
Diyanet İşleri = İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa, sen mi doğru yolu göstereceksin?
Abdulbaki Gölpınarlı = Onlardan sana bakan da var, fakat sen, üstelik bir de kör olanlara doğru yolu gösterebilir misin hiç?
Abdullah Parlıyan = Ve yine onların arasında, sana ve mucizelerine bakıyormuş gibi yapanlar var; ama eğer kör iseler göremiyorlarsa, sen körlere doğru yolu gösterebilir misin?
Adem Uğur = Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?
Ahmed Hulusi = Onlardan sana bakanlar da vardır. . . Körlere doğru yolu gösterebilir misin, basîretten yoksunlarsa?
Ahmet Tekin = İnanmayanlar arasında, senin peygamberlik alâmetlerini müşahede edip de seni tasdik etmeyenler de var. Sen, hakikati görmek istemeyerek kör kesilenlere, üstelik basîretleri de yoksa, hak yolu gösterebilir misin?
Ahmet Varol = Onlardan sana bakanlar da var. Eğer görmüyorlarsa sen körleri doğru yola iletebilecek misin?
Ali Bulaç = Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
Ali Fikri Yavuz = İçlerinden sana bakanlar (Peygamberliğine delâlet eden mûcizeleri gördükleri halde iman etmiyenler) de var. Fakat anlayış gözleri de yokken körlere sen mi hidâyet edeceksin?
Ali Ünal = İçlerinde sana bakanlar da var. Fakat üstelik bir de basiretleri kapalıysa, körleri sen mi doğru yola ileteceksin?
Bayraktar Bayraklı = Onlardan sana bakanlar da vardır. Peki, körleri sen mi doğru yola ileteceksin? Hele gönül gözleriyle de görmüyorlarsa!
Bekir Sadak = Aralarinda sana bakan vardir. Sen korleri, gormezlerken dogru yola iletebilir misin?
Celal Yıldırım = İçlerinden bir kısmı da sana bakar; sen körlere —hele bir de göremiyorlarsa— yol gösterebilir misin ?
Cemal Külünkoğlu = İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat (hakikati) görmek istemiyorlarsa, sen körlere doğru yolu gösterebilir misin?
Diyanet İşleri (eski) = Aralarında sana bakan vardır. Sen körleri, görmezlerken doğru yola iletebilir misin?
Diyanet Vakfi = Onlardan sana bakan da vardır. Fakat -hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?
Edip Yüksel = Onlardan sana bakanlar da var; görüşü olmayan körleri sen mi doğruya ileteceksin?
Elmalılı Hamdi Yazır = İçlerinden sana bakanlar da var, fakat basıretleri de yokken körlere sen mi hidayet edeceksin?
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = İçlerinden sana bakanlar da var; ama basiretleri de yokken sen mi hidayet edeceksin?
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik basiretleri de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin?
Gültekin Onan = Ve sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın.
Harun Yıldırım = Aralarından sana bakanlar da vardır. Ama kör olanları –üstelik basiretleri de yoksa sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
Hasan Basri Çantay = İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat körlere sen mi doğru yolu göstereceksin? Hele (kalb gözlerinden de) görmez olurlarsa!.
Hayrat Neşriyat = Onlardan sana bakan(lar) da vardır. Fakat (görmek istemeyen) o körleri, üstelik(kalb gözleriyle de) görmüyorlarsa, sen mi hidâyete erdireceksin?
İbni Kesir = İçlerinde sana bakanlar da vardır. Körlere sen mi yol göstereceksin? Üstelik hiç görmüyorlarsa.
Kadri Çelik = Aralarında sana bakan vardır. Sen körleri, üstelik de basiretleri yoksa hidayet edebilir misin?
Muhammed Esed = Ve yine onların aralarında sana bakıyormuş gibi yapanlar var; ama, eğer göremiyorlarsa, sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin?
Mustafa İslamoğlu = Yine onlar arasında sana (sanki görürmüş gibi) bakanlar var; iyi de, eğer basiretleri bağlı ise sen (böylesi) körlerin görmesini sağlayabilir misin?
Ömer Nasuhi Bilmen = Ve onlardan sana bakanlar da vardır. Ya sen körlere, göremez kimseler de olsalar doğru yolu gösterebilir misin?
Ömer Öngüt = İçlerinden sana bakanlar da vardır. Fakat körlere sen mi doğru yolu göstereceksin? Üstelik de hiç görmüyorlarsa!
Şaban Piriş = -Onlardan sana bakanlar vardır. Basiretlerini kaybetmişlerse körlere sen mi yol göstereceksin?
Sadık Türkmen = Içlerinden, sana bakan kimseler de vardır. Körleri (görüp düşünmeyenleri) doğru yola götürecek sen misin? Üstelik, basiretleriyle de görmüyorlarsa!
Seyyid Kutub = Onların arasında sana bakanlar da vardır. Fakat görme yeteneğinden bütünü ile yoksun körleri, sen doğru yola iletebilir misin?
Suat Yıldırım = Onların arasında sana bakanlar da var. Fakat gözleri görmeyenlere sen nasıl doğru yolu gösterebilirsin, hele basiretleri de yoksa!
Süleyman Ateş = İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat körleri sen mi yola götüreceksin? Hele sezgileriyle de görmüyorlarsa?
Tefhim-ul Kuran = Ve onlardan sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları -üstelik basiretleri de yoksa- sen mi doğru yola ulaştıracaksın?
Ümit Şimşek = Onlardan sana bakanlar da vardır. Fakat körlere, üstelik kalp gözleri de görmüyorsa, sen yol gösterebilir misin?
Yaşar Nuri Öztürk = Onlardan sana bakanlar da vardır. Peki, körlere sen mi kılavuzluk edeceksin? Hele, kalp gözleriyle de görmüyorlarsa!
İskender Ali Mihr = Ve onlardan sana bakanlar var, fakat eğer onlar görmüyorlarsa (basar hassaları çalışmıyorsa) âmâları sen mi hidayete erdireceksin?
İlyas Yorulmaz = Onların içinden seni gözetleyip izleyenler var. Eğer onlar gerçekleri görmüyorlarsa, sen mi körleşmiş olanlara doğru yolu göstereceksin?