وَأَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمَى عَلَى الْهُدَى فَأَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Ve emmâ semûdu fe hedeynâhum festehabbûl amâ alel hudâ fe ehazethum sâıkatul azâbil hûni bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
ve emmâ | : ve fakat, ise |
semûdu | : Semud (kavmi) |
fe | : böylece, ondan sonra |
hedeynâ-hum | : onları hidayete erdirdik |
fe | : böylece, buna rağmen |
istehabbû | : sevdiler, tercih ettiler |
el amâ | : âmâ, kör |
alâ | : karşı |
el hudâ | : hidayet |
fe | : böylece, bu sebeple |
ehazet-hum | : onları yakaladı |
sâıkatu | : şimşek, yıldırım |
el azâbi el hûni | : alçaltıcı azap |
bimâ | : dolayısıyla, sebebiyle |
kânû | : oldular |
yeksibûne | : kazanıyorlar |
Diyanet İşleri = Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.
Abdulbaki Gölpınarlı = Semûd'aysa doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü, hidâyetten üstün görüp sevdiler, onları da, kazandıklarına karşılık aşağılatıcı bir azâbın gelip çatıvermesiyle helâk ettim.
Abdullah Parlıyan = Semûd kavmine gelince, onlara da doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler ve böylece yaptıkları kötülüklerin bir karşılığı olarak, onların üzerlerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düşüp onları yakalayıverdi.
Adem Uğur = Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Ahmed Hulusi = Semud'a (Sâlih'in halkına) gelince, biz onlara hidâyet ettik de onlar âmâlığı (körlüğü) sevip, hüdaya (hakikate) tercih ettiler. . . Bu hâlleri yüzünden kazandıkları ile horlayıcı - alçaltıcı azabın yıldırımı kendilerini yakaladı.
Ahmet Tekin = Semûd kavmine de hak yolu göstermiştik. Hak yolda, Allah’ın kitap ve peygamberle gösterdiği yolda yaşamak, faaliyet göstermek varken, onu bırakıp dalâleti, sapıklığı, körlüğü tercih ettiler. Onları, işledikleri ameller, yüklenmeye devam ettikleri günahlar sebebiyle alçaltıcı bir ceza olan yıldırım çarptı.
Ahmet Varol = Semud'a gelince; biz onları doğru yola ilettik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bu yüzden onları kazanmakta olduklarına karşılık alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.
Ali Bulaç = Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Ali Fikri Yavuz = Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü hidayete tercih ettiler. Onun için, kazandıkları günah yüzünden kendilerini, o şiddetli azab yıldırımı yakalayıverdi.
Ali Ünal = Semûd’a gelince: Onlara da doğru olan yolu gösterdik, fakat onlar doğru yolda gitmektense körlüğü (ve dolayısıyla sapkınlığı) tercih ettiler. Neticede, bizzat işledikleri kötülükler ve kazandıkları günahlar sebebiyle başlarına yıldırım gibi inen alçaltıcı bir azap kendilerini kıskıvrak yakalayıverdi.
Bayraktar Bayraklı = Semûd kavmine gelince, onlara yol gösterdik, fakat onlar körlüğü, doğru yolu bulmaya tercih ettiler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azap yıldırımı onları yakaladı.
Bekir Sadak = Semud milletine, dogru yolu gostermistik, ama onlar korlugu, dogru yolda gitmege tercih ettiler. Kazandiklarinin karsiligi olarak onlari alcaltici azabin yildirimi carpti.
Celal Yıldırım = Semûd kavmine gelince Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azâb (olarak) yıldırım onları yakalayıver di.
Cemal Külünkoğlu = Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler ve yaptıklarının karşılığı olarak üzerlerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düştü.
Diyanet İşleri (eski) = Semud milletine, doğru yolu göstermiştik, ama onlar körlüğü, doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Kazandıklarının karşılığı olarak onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.
Diyanet Vakfi = Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Edip Yüksel = Semud'a gelince, onlara yolu gösterdik. Ne var ki onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Sonunda, kazandıklarına karşılık, onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.
Elmalılı Hamdi Yazır = Semûde gelince; biz onlara yolu gösterdik de onlar hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken ve kendilerini kesibleri sebebiyle o hor azâb saıkası alıverdi
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Semud'a gelince, Biz onlara yolu gösterdik de onlar, hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken yaptıkları yüzünden kendilerini o hor azap yıldırımı alıverdi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.
Gültekin Onan = Semud'a gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Harun Yıldırım = Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Hasan Basri Çantay = Semuuda gelince: Biz onlara da doğru yolu gösterdik. Amma onlar körlüğü hidâyete tercîh etdiler. Onun için kendilerini, kazanageldikleri (şirk ve meaasî) yüzünden, o horlayıcı azâb yıldırımı tutuverdi.
Hayrat Neşriyat = Ve Semûd (kavmin)e gelince, onlara da doğru yolu göstermiştik; fakat (onlar)körlüğü (îman hakikatlerini görmemeyi), hidâyete tercîh ettiler; böylece kazanmakta oldukları(günahlar) yüzünden aşağılayıcı azâbın yıldırımı onları yakalayıverdi.
İbni Kesir = Semud'a gelince; onlara hidayeti göstermiştik, ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler ve yaptıkları yüzünden onları horlayıcı azabın yıldırımı çarptı.
Kadri Çelik = Semud'a gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik; fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Muhammed Esed = Semud (kavmine) gelince, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Ve böylece, yaptıkları (kötülükler)in bir karşılığı olarak onların üzerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düştü.
Mustafa İslamoğlu = Semud kavmine gelince... Nitekim Biz onlara da yol göstermiştik, fakat onlar doğru yolu görmektense körlüğü tercih ettiler: Sonuçta yapa geldikleri şeylere karşılık, onları onur kırıcı azabın yıldırımı çarptı.
Ömer Nasuhi Bilmen = Semûd'a gelince, Biz onlara doğru yolu gösterdik, onlar ise hidâyet üzerine körlüğü seviverdiler. Artık onları kazanır oldukları şey sebebiyle o zelil edici yıldırım azap yakaladı.
Ömer Öngüt = Semud kavmine gelince, onlara doğru yolu göstermiştik, amma onlar körlüğü doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları fenalıkların karşılığı olarak alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Şaban Piriş = Semûd’a gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Onlar ise körlüğü kılavuza tercih ettiler. Bu sebeple onları, yaptıklarına karşılık zelil edici bir azabın sarsıntısı tutmuştu.
Sadık Türkmen = Semûd kavmine gelince, onlara da doğru yolu gösterdik. Fakat, körlüğü doğru yola üstün tutup hoşlandılar. Böylece onları, alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi. Kazanmış oldukları yüzünden!..
Seyyid Kutub = Semud kavmine gelince onlara doğru yolu gösterdik; fakat onlar, körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azab yıldırımı onları yakaladı.
Suat Yıldırım = Semûd halkına gelince, Biz onlara da doğru yolu gösterdik fakat onlar körlüğü hidâyete tercih ettiler. Derken işledikleri işler sebebiyle alçaltıcı bir azap yıldırımı onları alıverdi.
Süleyman Ateş = Semûd (kavmin)e gelince onlara yol gösterdik fakat onlar, körlüğü doğru yolu bulmağa yeğlediler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azâb yıldırımı onları yakaladı.
Tefhim-ul Kuran = Semûd'a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Ümit Şimşek = Semud'a da Biz doğru yolu gösterdik; fakat körlük onlara hidayetten daha sevimli geldi. Onları da kazandıkları günahlar yüzünden aşağılayıcı bir azabın yıldırımı çarpıverdi.
Yaşar Nuri Öztürk = Semûd'a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.
İskender Ali Mihr = Ve Semud (kavmine) gelince, o zaman onları hidayete erdirdik. Buna rağmen hidayete karşı âmâ olmayı sevdiler (tercih ettiler). Bu sebeple kazanmış olduklarından dolayı onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.
İlyas Yorulmaz = Semud kavmine gelince! Onlara doğru yolu göstermiştik, onlarda körlüğü, doğru yola tercih ettiler. Kazandıkların karşılığında alçaltıcı azap onları yakalayıverdi.