وَعَلَى الثَّلاَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّى إِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الأَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ أَنفُسُهُمْ وَظَنُّواْ أَن لاَّ مَلْجَأَ مِنَ اللّهِ إِلاَّ إِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواْ إِنَّ اللّهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Ve alâs selâsetillezîne hullifû, hattâ izâ dâkat aleyhimul ardu bimâ rahubet ve dâkat aleyhim enfusuhum ve zannû en lâ melcee minallâhi illâ ileyhi, summe tâbe aleyhim li yetûbû, innallâhe huvet tevvâbur rahîm(rahîmu).
ve alâ es selâseti | : ve üç (kişi) de |
ellezîne hullifû | : geri bırakılan kişiler |
hattâ | : hatta |
izâ dâkat aleyhim | : onlara dar gelmişti |
el ardu | : yeryüzü |
bimâ rahubet | : geniş olmasına rağmen |
ve dâkat | : ve dar geldi |
aleyhim | : onlara |
enfusu-hum | : nefsleri |
ve zannû | : ve anladılar |
en lâ melcee | : sığınak olmadığını |
min allâhi | : Allah’tan |
illâ | : ...den başka |
ileyhi | : onlara, kendilerine |
summe | : sonra |
tâbe aleyhim | : onların tövbelerini kabul etti |
li yetûbû | : tövbeleri kabul edilerek yeniden Allah’a dönsünler (ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar) diye |
inne allâhe | : muhakkak ki Allah |
huve et tevvâbur rahîmu | : O tövbeleri kabul edendir, rahmet nuru gönderendir |
Diyanet İşleri = Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece Allah’(ın azabın)dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hâllerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.
Abdulbaki Gölpınarlı = Geri kalan üç kişiye, yeryüzü o kadar genişken daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da sonucu Allah'tan, gene ancak Allah'a kaçılabileceğini anlamışlardı. Sonra Allah, onları da tövbeye muvaffak etmişti. Şüphe yok ki Allah bir mabuttur ki odur tövbeleri kabul eden rahîm.
Abdullah Parlıyan = Ve savaştan geriye kalan üç kişinin (ki onlar: Ka'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye, Mürâre b. erRabî'dir.) de tevbesini kabul etti. Yeryüzü genişliğine rağmen, onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan, yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Bunun üzerine O da, yine merhametle o üç kişiye yöneldi ki, pişmanlık duyup tevbe etsinler; çünkü kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi, acımasıesirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden, yalnızca Allah'tır.
Adem Uğur = Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.
Ahmed Hulusi = Geride bırakılan o üç kişinin de (tövbesini kabul etti). . . Genişliğine rağmen arz onlara dar gelmiş, nefsleri kendilerine dar gelmiş ve (nihayet) Allâh'tan sığınılacak yerin, gene ancak O olduğunu düşünmüşlerdi. . . Sonra, dönmeleri için (Allâh) onların tövbesini kabul etti. . . Muhakkak ki Allâh, "HÛ" Tevvab'dır, Rahıym'dir.
Ahmet Tekin = Allah, savaşa giden orduya katılmayıp cephe gerisinde kalan üç kişinin de tevbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Allah’ın azâbından kurtuluşun yolunun, yine Allah’a sığınmak olduğunu anlamışlardı. Sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da, tevbelerini, günah işlemekten vazgeçişlerini, kendisine itaate yönelişlerini kabul buyurdu. Allah, insanları tevbeye, itaate sevkeder, tevbeleri kabul eder ve engin merhamet sahibidir.
Ahmet Varol = Savaştan geri kalan o üç kişinin de. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, kendi canları bile onları sıkmış ve Allah'tan yine O'na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (Allah'a) dönmeleri için tevbelerini kabul etti. Şüphesiz Allah tevbeleri çokça kabul eden, çok merhamet edendir.
Ali Bulaç = (Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Ali Fikri Yavuz = (Tebük savaşından) geri kalan üç kişiyi (Ensar’dan Kâb İbni Mâlik, Hilâl İbni Ümeyye, Mürare İbni Rebî’i) de Allah bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliği ile onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’dan kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Bundan sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kılıp tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edicidir, çok merhametlidir.
Ali Ünal = (Tebuk seferinden) geri kalan ve haklarındaki hüküm ertelenen o üç kişiye de (yine rahmetiyle muamelede bulundu): Onlar, (suçluluk duygusuyla öylesine bunaldılar ki,) yer bütün genişliğine rağmen kendilerine dar geliyor, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkıyor ve Allah’tan, yine bizzat O’na sığınmaktan başka hiçbir kurtuluş yolu olmadığına iyice inanmış bulunuyorlardı. Bunun üzerine Allah, onları tevbeye muvaffak kıldı ve onlar da içten tevbe ettiler. Hiç şüphesiz Allah, O’dur Tevvâb (kullarının tevbesine sadece mağrifetle değil, fazladan mükâfatla karşılık veren); Rahîm (bilhassa tevbe ile Kendisine yönelen mü’min kullarına karşı hususî rahmet ve merhameti pek bol olan).
Bayraktar Bayraklı = Seferden geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkıştırmıştı. Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anladılar. Sonra onlara yöneldi ki tövbe etsinler. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul eden ve rahmeti sınırsız olandır.
Bekir Sadak = Butun genisligine ragmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sikistirip, Allah'tan baska siginacak kimse olmadigini anlayan, savastan geri kalmis uc kisinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri icin onlarin tevbesini kabul etmistir. Cunku O tevbeleri kabul eden, merhametli olandir. *
Celal Yıldırım = Ve geriye kalan o üç kişinin de, bütün genişliğiyle beraber (öylesine bunalmışlardı ki) yeryüzü onlara dar gelip, vicdanları için için onları sıkıp durduktan ve Allah'tan başka sığınacak bir (kapı) bulunmadığını kesinlikle anladıktan sonra eski hallerine dönmeleri için onları tevbeye muvaffak kıldı. Şüphesiz ki Allah tevbeleri çokça kabul edendir ve O çok merhametlidir.
Cemal Külünkoğlu = (Savaştan) geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkıştırmıştı. Böylece Allah'tan başka sığınacak hiç bir şey olmadığını anlamışlardı. Sonra eski (iyi) hallerine dönsünler diye (Allah) onların tevbelerini kabul etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir ve merhameti bol olandır.
Diyanet İşleri (eski) = Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp, Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini kabul etmiştir. Çünkü O tevbeleri kabul eden, merhametli olandır.
Diyanet Vakfi = Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.
Edip Yüksel = Geride kalan o üç kişinin de (tevbesini kabul etti). Yeryüzü, tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmişti. Bunalmışlardı. Sonunda, ALLAH'tan kaçamıyacaklarını anladılar. Bunun üzerine, yönelmeleri için O, onlara yöneldi. ALLAH yönelişleri Onaylayandır, Rahimdir.
Elmalılı Hamdi Yazır = O üç kişiye de ki giri bırakılmışlardı, nihayet o derece bunalmışlardı ki yeryüzü bütün genişliğile başlarına dar geldi vicdanları da kendilerini tazyık etti ve Allahdan yine Allaha sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar, evet, tam o vakıt tevbelerinin kabulile tekrar iltifat buyurdu ki o tevbekârlar miyanına rucu' etsinler, hakıkat, Allah, odur öyle tevvab, öyle rahîm
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Geri bırakılmış o üç kişiye de...; nihayet o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğiyle başlarına dar geldi, vicdanları da kendilerini sıktı ve Allah'tan yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar. Evet tam o zaman tevbelerinin kabulü ile tekrar iltifat buyurdu ki, o tevbekarlar arasına girsinler. Şüphesiz ki Allah, ancak O, tevbeleri çokça kabul eder, çok merhamet eder.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'dan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır.
Gültekin Onan = (Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefsleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Tanrı'dan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Tanrı, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Harun Yıldırım = Geri bırakılan üç de. Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan O’ndan başka sığınacak hiç bir şey olmadığını anlamışlardı. Sonra tevbe etsinler diye onları tevbeye muvaffak buyurdu. Şüphesiz Allah O, Tevvab’dır, Rahîm’dir.
Hasan Basri Çantay = (Savaşdan) geri bırakılan (ve haklarındaki hüküm geciken) üç (kişin) in (tevbelerini de kabul etdi. Çünkü) yer yüzü bunca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıkdıkca sıkmışdı. Nihayet Allah (ın hışmın) dan yine Allahdan başka sığınacak hiç bir yer olmadığını anladılar (da bundan) sonra (Allah) onları da eski hallerine dönsünler diye, tevbeye muvaffak buyurdu. Şübhesiz ki Allah, (ancak) O, tevbeyi en çok kabul eden, hakkıyle esirgeyendir.
Hayrat Neşriyat = (Allah, seferden) geri bırakılan o üç kişinin de (tevbesini kabûl etti)! Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah’(dan gelecek olan)a karşı yine O’ndan başka sığınacak hiçbir yer olmadığını anlamışlardı. Sonra (Allah) onları tevbeye muvaffak kıldı ki tevbe etsinler! Çünki, Tevvâb(tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (çok merhamet eden) ancak Allah’dır.
İbni Kesir = Geri bırakılan üç kişiye de yeryüzü bütün genişliğine rağmen dar gelmiş ve nefisleri kendilerini sıkıştırmıştı da, Allah'tan başka sığınacak hiç bir şey olmadığını anlamışlardı. Sonra onları da eski hallerine dönsünler diye tevbeye muvaffak kıldı. Muhakkak ki Allah; Tevvab, Rahim olandır.
Kadri Çelik = (Allah savaştan) Geri bırakılan üç kişiye de (iltifatta bulundu). Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş ve nefisleri (vicdanları) kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından), yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını iyice anlamış oldular. Sonra dönsünler diye (Allah) onlara iltifatta bulundu. Şüphesiz Allah, (evet işte) O tevbeleri çok kabul edendir, esirgeyendir.
Muhammed Esed = Ve (yine acıyıp esirgeyerek, inananların içinden) bozguncu telkinlere kapılan o üç (grup insana) da teveccüh etti; o kadar ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara (çok) dar gelmeye başladı ve içleri daraldı da Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anladılar; ve bunun üzerine O da yine merhametle onlara yöneldi, ki pişmanlık duyup tevbe etsinler: çünkü, (kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi) acıması, esirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden yalnızca Allah'tır.
Mustafa İslamoğlu = Yine geri kalan üç kişiye de (Allah, şefkat ve merhametiyle yöneldi). O kadar ki olanca genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, dahası vicdanları da kendilerine sıkıştırmıştı; sonunda Allah'tan yine Allah'a kaçıp sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar. Ardından O da onlara rahmetiyle yöneldi ki, onlar af dilemek için Kendisine dönsünler: İyi bilin ki Allah, evet yalnızca O'dur tevbeleri kabul eden, rahmetiyle muamele eden!
Ömer Nasuhi Bilmen = Ve üç kişiye de ki, onlar geri bırakılmışlardı, hattâ yeryüzü, genişliğiyle beraber onların üzerine dar gelmişti. Kalpleri kendilerine darlaşmıştı ve Allah Teâlâ'ya sığınmadan başka O'ndan sığınacak bir şey bulunmadığını anladılar. Sonra onlara tevbekar olmaları için tevbe nâsip buyurdu. Şüphe yok ki Allah Teâlâ'dır tevbeleri en çok kabul eden, en çok merhametli olan ancak O'dur.
Ömer Öngüt = Tevbelerinin kabulü geri bırakılan üç kişiyi de bağışladı. O derece bunalmışlardı ki, yeryüzü olanca genişliğine rağmen onların başlarına dar gelmişti. Vicdanları da kendilerini sıkmıştı. Allah'tan (O'nun azabından) kurtuluşun ancak Allah'a sığınmakla olacağını anlamışlardı. Sonra tevbelerini kabul buyurdu ki, onlar da tevbekârlar arasına dahil oldular. Şüphesiz ki Allah tevbeleri çok kabul buyurandır, çok merhametli olandır.
Şaban Piriş = Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tevbelerini kabul etti). Bütün genişliğine rağmen yeryüzü kendilerine dar gelip, canları çıkacak gibi oldu. Allah’tan başka bir sığınak olmadığını anladılar. Tevbe ettikleri için Allah, onların tevbesini kabul etti Şüphesiz tevbeleri kabul eden ve merhamet eden O’dur.
Sadık Türkmen = Savaştan geri kalan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıktıkça sıkmış, böylece, Allah(ın azabın)dan yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönsünler diye, onların tövbelerini de kabul etti. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden ve çok merhamet edendir.
Seyyid Kutub = Allah, hükümleri ertelenen o üç kişinin de tevbelerini kabul etti. Sonunda yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar geldi, can sıkıntısından patlayacak gibi oldular, Allah'dan kaçmanın yine O'na sığınmaktan başka bir çıkar yolu olmadığını anladılar. Bunun üzerine Allah onların tevbelerini kabul etti ki, tevbe etsinler. Hiç kuşkusuz Allah, tevbelerin kabul edicisidir, merhametlidir.
Suat Yıldırım = Allah, savaştan geri kalan ve haklarındaki hüküm ertelenen o üç kişinin de tövbelerini kabul buyurdu. Çünkü onlar öylesine bunaldılar ki dünya bütün genişliğine rağmen başlarına dar geldi. Vicdanları da kendilerini sıktıkça sıktı. Nihayet, Allah’ın cezasından, yine Allah’ın kapısından başka sığınacak hiçbir yer olmadığnı anladılar da, bundan sonra, önceki iyi hallerine dönsünler diye, Allah onları tövbeye muvaffak kıldı.Çünkü Allah tevvabdır, rahîmdir (tövbeleri çok kabul eder, tövbe edenleri sever ve pek merhametlidir).
Süleyman Ateş = Ve (seferden) geri bırakılan o üç kişinin de tevbesini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber dünyâ başlarına dar gelmiş ve canları sıkıldıkça sıkılmış ve Allah'tan, yine kendisine sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allâh onların tevbesini kabul buyurdu ki tevbe etsinler. Çünkü Allâh, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
Tefhim-ul Kuran = (Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı) . Öyleki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Ümit Şimşek = Haklarındaki hüküm geri bırakılan üç kişiye de Allah tevbe nasip etti. Öyle ki, yeryüzü onca genişliğiyle beraber onlara dar gelmiş, gönülleri de daraldıkça daralmış, Allah'ın azabından kurtulmak için Ondan başka sığınılacak bir yer olmadığını anlamışlardı. Böylece Allah onlara, eski hallerine dönmeleri için tevbe nasip etti. Gerçekten de, Allah tevbeleri kabul eden pek geniş bir rahmet sahibidir.29
Yaşar Nuri Öztürk = Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır.
İskender Ali Mihr = Ve geri bırakılan (âyet-106: gazadan geri kalıp, haklarındaki hüküm ertelenen) üç kişinin de (tövbeleri kabul edildi: âyet 117). Hatta yeryüzü geniş olmasına rağmen onlara dar gelmişti. Ve nefsleri de kendilerine dar geldi. Kendilerine Allah’tan başka bir melce (sığınak) olmadığını anladılar (kesin olarak idrak ettiler). Sonra (tövbeleri kabul edilerek) ruhlarını yeniden Allah’a ulaştırsınlar diye tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah, O; Tevvab’tır (tövbeleri kabul eden), Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen).
İlyas Yorulmaz = İhtilaf eden üç gurubun (Allah tövbelerini de kabul etti). Savaş esnasında yer yüzü bütün genişliğine rağmen onların üzerine dar gelmişti ve canlar iyice daralmış, yalnızca Allah dan başka sığınacak yer kalmadığını öğrenmişlerdi. Sonra Allah, onların içlerine düşen sıkıntıdan dolayı yaptıkları tövbelerini kabul etti. Muhakkak ki Allah tövbeleri kabul eden ve merhametli olandır.