Önceki Ayet Sonraki Ayet  
44. Sûre Duhân/58

 فَإِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

  Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Kelime Karşılaştırma
fe innemâ : ancak, işte böylece
yessernâ-hu : onu kolaylaştırdık
bi lisâni-ke : senin lisanın ile
lealle-hum : umulur ki onlar
yetezekkerûne : tezekkür ederler
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = (Ey Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Gerçekten de öğüt alsınlar diye Kur'ân'ı senin dilinle indirdik, okuyuşunu da kolaylaştırdık.

 Abdullah Parlıyan = Böylece ey peygamber! Biz bu kitabı senin kendi dilinde, kolay anlaşılır kıldık ki, insanlar düşünüp ondan ders alabilsinler.

 Adem Uğur = Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

 Ahmed Hulusi = Biz Onu lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye.

 Ahmet Tekin = Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki, onlar düşünüp öğüt alırlar.

 Ahmet Varol = Belki düşünüp öğüt alırlar diye onu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık.

 Ali Bulaç = Belki onlar öğüt alıp düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.

 Ali Fikri Yavuz = Biz Kur’an’ı senin dilinle indirib onu (okuyuşunu) kolaylaştırdık; olur ki anlar ve öğüd alırlar.

 Ali Ünal = İşte (bu kazanç ve başarıya ulaşmak içindir ki), üzerinde düşünüp hayatlarını ona göre tanzim etsinler diye Kur’ân’ı senin dilinde indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.

 Bayraktar Bayraklı = Böylece biz Kur'ân'ı senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

 Bekir Sadak = (58-59) Biz, ogut alirlar diye, Kuran'i senin dilinde indirerek kolayca anlasilmasini sagladik. Sen bekle, onlar da beklemektedirler. *

 Celal Yıldırım = Biz O'nu (Kur'ân'ı) iyi düşünüp anlasınlar diye senin dilinle kolaylaştırdık.

 Cemal Külünkoğlu = (Ey Muhammed!) Biz o (Kur'an')ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

 Diyanet İşleri (eski) = (58-59) Biz, öğüt alırlar diye, Kuran'ı senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık. Sen bekle, onlar da beklemektedirler.

 Diyanet Vakfi = Biz onu (Kur'an'ı), öğüt alalar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

 Edip Yüksel = Öğüt alsınlar diye senin dilinle onu kolaylaştırdık.

 Elmalılı Hamdi Yazır = Biz onu sâde senin dilinle müyesser kıldık gerek ki iyi düşünsünler

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Biz onu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık, gerek ki iyi düşünsünler.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Biz Kur'ân'ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

 Gültekin Onan = Belki onlar öğüt alıp düşünürler diye, biz onu (Kuran'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.

 Harun Yıldırım = Belki onlar öğüt alıpdüşünürler diye, biz onu senin dilinle kolaylaştırdık.

 Hasan Basri Çantay = Biz onu, (iyi anlayıb) ibret alsınlar diye, ancak senin dilinle (indirerek) kolaylaşdırdık.

 Hayrat Neşriyat = Artık onu (o Kur’ân’ı) sâdece senin dilinle (indirerek insanlara) kolaylaştırdık; tâ ki ibret alsınlar.

 İbni Kesir = Biz; onu, öğüt alsınlar diye senin dilinde indirerek kolayca anlaşılmasını sağladık.

 Kadri Çelik = (Ey Muhammed!) Biz o (Kur'an')ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

 Muhammed Esed = Böylece (ey Peygamber!) Biz bu (ilahi kelamı) senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, insanlar düşünüp ondan ders alabilsinler.

 Mustafa İslamoğlu = İşte böylece Biz, bu (vahyi) senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp de ders alabilsinler.

 Ömer Nasuhi Bilmen = Şüphe yok ki, onu (Kur'an-ı Mübîn'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tefekkür ederler.

 Ömer Öngüt = Resulüm! Biz onu (Kur'an'ı) senin dilin ile kolaylaştırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.

 Şaban Piriş = Öğüt alsınlar diye onu senin dilin ile kolaylaştırdık.

 Sadık Türkmen = Böylece biz onu (Kur’an’ı), senin lisanın ile kolay anlaşılır kıldık/hale getirdik ki; insanlar düşünüp öğüt alsınlar.

 Seyyid Kutub = Biz o Kur'an'ı senin dilinde indirerek kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

 Suat Yıldırım = Biz Kur’ân’ı, insanlar iyi anlayıp ibret alsınlar diye, senin dilinle indirerek anlaşılmasını kolaylaştırdık.

 Süleyman Ateş = Biz o (Kur'â)n'ı senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.

 Tefhim-ul Kuran = Belki onlar öğüt alıp düşünürler diye, biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.

 Ümit Şimşek = İyice düşünüp öğüt alsınlar diye, Biz bu Kur'ân'ı senin dilinde indirdik ve kolaylaştırdık.

 Yaşar Nuri Öztürk = Biz o Kur'an'ı senin dilinle/senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler.

 İskender Ali Mihr = İşte böylece O’nu (Kur’ân-ı Kerim’i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.

 İlyas Yorulmaz = Biz Kur’an’ı senin dilinde, insanlar anlayıp düşünsünler diye kolaylaştırdık.