وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ
Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne).
ve inne-hum | : ve muhakkak onlar |
lenâ | : bize |
le | : gerçekten |
gâizûne | : kızdıranlar, öfkelendirenler (öfke duyanlar) |
Diyanet İşleri = “Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.”
Abdulbaki Gölpınarlı = Ve hiç şüphe yok ki gene de bizi kızdırmadalar.
Abdullah Parlıyan = Durum böyle iken, yine de bizi öfkelendirmişlerdir.
Adem Uğur = (Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.
Ahmed Hulusi = "Ne var ki bizi öfkelendiriyorlar!"
Ahmet Tekin = 'Böyleyken, onlar bize kin duyuyorlar, bizi öfkelendiriyorlar.'
Ahmet Varol = Ve onlar bizi kızdırmaktadırlar.
Ali Bulaç = "Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.
Ali Fikri Yavuz = Fakat onlar bizi kızdırıyorlar.
Ali Ünal = “(Cirimlerine bakmadan,) bizi öfkelendiriyorlar.
Bayraktar Bayraklı = (53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
Bekir Sadak = (53-56) Bu arada Firavun sehirlere, «Dogrusu bunlar bizi ofkelendiren dokuntu azinliklardir; hepimiz tedbirli olmaliyiz» diyen munadiler gonderdi.
Celal Yıldırım = Ve elbette bunlar bize karşı iyice kızgın olup (diş bilemektedirler).
Cemal Külünkoğlu = (53-56) Firavun da şehirlere: “Gerçek şu ki; onlar (İsrailoğulları) azınlık olan dağınık bir topluluktur. (Buna rağmen) onlar bizi sürekli kızdırmaktadır. Biz ise, ihtiyatlı, koca bir topluluğuz” diye (çağıran asker) toplayıcılar gönderdi.
Diyanet İşleri (eski) = (53-56) Bu arada Firavun şehirlere, 'Doğrusu bunlar bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; hepimiz tedbirli olmalıyız' diyen münadiler gönderdi.
Diyanet Vakfi = «(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir.»
Edip Yüksel = 'Bize karşı öfkeyle ayaklanmaktadırlar.'
Elmalılı Hamdi Yazır = Fakat hakkımızda çok gayz besliyorlar
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = fakat hakkımızda çok kin ve nefret besliyorlar;
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = «(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar.»
Gültekin Onan = "Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler."
Harun Yıldırım = "(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir."
Hasan Basri Çantay = «(Böyle iken) onlar mutlakaa bizi darıltıcıdırlar».
Hayrat Neşriyat = 'Ve şübhesiz ki onlar, bizi gerçekten kızdıran kimselerdir.'
İbni Kesir = Ve gerçekten bize de büyük bir öfke beslemektedirler.
Kadri Çelik = “Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke besleyen kimselerdir.”
Muhammed Esed = fakat kalpleri bize karşı kin ve nefretle dolu;
Mustafa İslamoğlu = Buna rağmen onlar bize karşı hınçla dolular.
Ömer Nasuhi Bilmen = «Ve muhakkak ki, onlar bizi elbette çok öfkelendirmekte bulunan kimselerdir.»
Ömer Öngüt = “(Böyle iken) bizi öfkelendiriyorlar. ”
Şaban Piriş = Üstelik onlar bize karşı öfkelidirler.
Sadık Türkmen = Şüphesiz onlar bize, kin ve öfke duymaktadırlar.
Seyyid Kutub = Fakat bizi öfkelendiriyorlar.
Suat Yıldırım = "Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler.
Süleyman Ateş = "Bizi kızdırmaktadırlar."
Tefhim-ul Kuran = «Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.
Ümit Şimşek = 'Fakat bize karşı kin besliyorlar.
Yaşar Nuri Öztürk = "Fakat bize gerçekten öfke püskürüyolar."
İskender Ali Mihr = Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum).
İlyas Yorulmaz = “Bize karşı büyük öfkeleri kinleri var. ”