فَقُلْنَا اذْهَبَا إِلَى الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْمِيرًا
Fe kulnâzhebâ ilâl kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, fe demmernâhum tedmîrâ(tedmîren).
fe | : o zaman, bundan sonra |
kulnâ | : biz dedik |
ezhebâ | : git |
ilâ el kavmi | : o kavme, |
ellezîne kezzebû | : yalanlayanlar, yalanlayan kimseler |
bi âyâti-nâ | : bizim âyetlerimizi |
fe | : o zaman, böylece, sonra da |
demmernâ-hum | : onları helâk ettik, yok ettik |
tedmîren | : helâk ederek, yok ederek |
Diyanet İşleri = Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.
Abdulbaki Gölpınarlı = Derken delillerimizi yalanlayan topluluğa gidin dedik, sonucu, onları tamâmıyla helâk ettik.
Abdullah Parlıyan = Ve onlara: “Siz ikiniz, mesajlarımızı yalan sayan şu toplumu uyarmaya gidin” dedik. Onlar da mesajlarımızı kabul etmeyince, o günahkar toplumun insanlarını kırıp geçirdik.
Adem Uğur = Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
Ahmed Hulusi = Sonra da dedik ki: "Varlıklarındaki işaretlerimizi yalanlayan o topluma gidin ikiniz!" Nihayet onları perişan ettik!
Ahmet Tekin = Onlara:'Âyetlerimizi, mucizelerimizi yalanlayan kavme gidin.' dedik. Sonunda, yola gelmedikleri için onları yerle bir ettik.
Ahmet Varol = Böylece onlara: 'Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin' dedik. Sonuçta onları temelli bir yıkıma uğrattık.
Ali Bulaç = Böylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
Ali Fikri Yavuz = “-Haydi âyetlerimizi yalanlıyan o kavme (Firavun’a ve kavmine) gidin.” dedik, (onlarda gittiler, tebliğ ettiler; fakat tekzip edildiler) nihayet onları, (Firavun ve kavmini) tamamen (boğarak) helâk ettik.
Ali Ünal = “(Kâinatta ve bizzat kendilerinde varlık ve birliğimizi gösteren onca) işaret ve delillerimizi inkâr eden o topluluğa gidin!” diye emrettik. En nihayet o topluluğu bütünüyle yok ettik.
Bayraktar Bayraklı = Demiştik ki: “Âyetlerimizi yalanlayan o topluma gidiniz!” Sonunda biz onları yerle bir ettik.
Bekir Sadak = «Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin» dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.
Celal Yıldırım = Onlara, âyetlerimizi yalanlayan millete gidin, dedik. (O millet buna rağmen yalanlama ve inkârdan vazgeçmeyince) çok geçmeden onları fena halde yok ettik.
Cemal Külünkoğlu = Onlara: “Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet (hakka karşı inadına direndikleri için) onları (suda) batırıp yok ettik.
Diyanet İşleri (eski) = 'Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin' dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.
Diyanet Vakfi = «Âyetlerimizi yalan sayan kavme gidin» dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
Edip Yüksel = 'Siz ikiniz, ayetlerimizi yalanlayan şu topluma gidin,' dedik. Bunun ardından onları yakıp yok ettik.
Elmalılı Hamdi Yazır = Haydi âyetlerimizi tekzib eden o kavme gidiniz, dedik, binnetice o kavmi tedmir ederek helâk ettik
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Haydi ayetlerimizi yalan diyen o kavme gidin! dedik; sonunda o kavmi yerle bir ederek helak ettik.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = «Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin» dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik.
Gültekin Onan = Böylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
Harun Yıldırım = "Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin" dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
Hasan Basri Çantay = «(Haydi) âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin» dedik, neticede onları tam bir helak ile imhaa etdik (edeceğiz).
Hayrat Neşriyat = 'Haydi! Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!' dedik. (Fakat onlar elçilerimizi yalanladılar.) Bunun üzerine onları tamâmen helâk ettik.
İbni Kesir = Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin, dedik. Neticede o kavmi yerle bir ettik.
Kadri Çelik = Böylece onlara, “Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin” dedik. Sonunda onları (düşmanları) kökünden darmadağın ettik.
Muhammed Esed = ve onlara: "Siz ikiniz mesajlarımızı yalanlayan (şu toplumu uyarmay)a gidin!" dedik. Ama sonunda, o (günahkar toplumun) insanlarını kırıp geçirdik.
Mustafa İslamoğlu = Ve "Siz ikiniz, ayetlerimizi yalanlayan malum topluluğa gidiniz" dedik. Ancak bundan sonra(dır ki) onları yerle bir ettik.
Ömer Nasuhi Bilmen = O vakit dedik ki: «Bizim âyetlerimizi tekzîp etmiş olan kavme gidin.» Sonra o kavmi tam bir helâk ile helâk ediverdik.
Ömer Öngüt = “Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!” dedik. Sonunda onları tam bir helâk ile helâk ettik.
Şaban Piriş = Onlara: -Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin, demiştik; sonra da o kavmi yerle bir etmiştik.
Sadık Türkmen = Dedik ki: “İkiniz, ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin.” Sonunda, onları yerle bir ettik.
Seyyid Kutub = Onlara «Ayetlerimizi yalanlayan soydaşlarınızı uyarmaya gidin» dedik. Sonra o toplumu kökten yokettik.
Suat Yıldırım = "Haydi âyetlerimizi yalan sayan o halka gidiniz!" dedik. Sonunda o toplumu yerle bir ettik.
Süleyman Ateş = "Âyetlerimizi yalanlayan kavme gidin," dedik. (Onlara gittiler. Onlar, kendilerine gelen bu elçilerimizi kabul etmeyince biz) de onları yıkıp yok ettik.
Tefhim-ul Kuran = Böylece onlara: «Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin» dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
Ümit Şimşek = Onlara 'Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin' dedik. Sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
Yaşar Nuri Öztürk = Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
İskender Ali Mihr = Bundan sonra “Âyetlerimizi yalanlayan kavme gidin!” dedik. Sonra da onları helâk ederek, yok ettik.
İlyas Yorulmaz = Ayetlerimizi yalanlayan bir topluluğa ikiniz beraber gidin demiştik. Sonra onları yerle bir etmiştik.