وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ فَمِنْهُم مُّقْتَصِدٌ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا كُلُّ خَتَّارٍ كَفُورٍ
Ve izâ gaşiyehum mevcun kez zuleli deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilâl berri fe minhum muktesidun, ve mâ yechadu bi âyâtinâ illâ kullu hattârin kefûr(kefûrin).
ve izâ | : ve olduğu zaman |
gaşiye-hum | : onları sardı |
mevcun | : dalgalar |
ke | : gibi, sanki |
ez zuleli | : (karanlık) gölgeler |
deavûllâhe (deavû allâhe) | : Allah’a dua ederler, Allah’a yalvarırlar |
muhlisine | : muhlisler, halis kılanlar |
lehu | : ona |
ed dîne | : dîn |
fe | : böylece, bundan sonra |
lemmâ | : olduğu zaman |
neccâ-hum | : onları kurtardık |
ilel berri (ilâ el berri) | : karaya |
fe | : böylece, bundan sonra |
min-hum | : onlardan |
muktesidun | : mutedil davrananlar (aşırı gitmeyenler) |
ve mâ yechadu | : ve bilerek inkâr etmez |
bi âyâti-nâ | : âyetlerimizi |
illâ | : ancak, hariç, den başka |
kullu | : her, hepsi |
hattârin | : çok gaddar |
kefûrin | : çok nankör |
Diyanet İşleri = Onları, (denizde) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah’a has kılarak O’na yalvarırlar. Allah, onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkâr eder.
Abdulbaki Gölpınarlı = Onları, gölgeler yapan, dağlar gibi dalgalar sardı mı dîni, yalnız ona âit bilerek ve özlerini yalnız ona bağlayarak Allah'ı çağırırlar; onları kurtarınca içlerinde aşırı gitmeyen, geri kalmayan ve vaadine vefâ eden kişiler bulunur ve zâten de ahdine hiç vefâ etmeyen nankör kişilerden başkası bile bile inkâr etmez delillerimizi.
Abdullah Parlıyan = Denizde dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini yalnız O'na has kılarak, samimi bir biçimde, Allah'a yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman, içlerinden bir kısmı, orta yolu tutar. Ayetlerimizi zaten, sözünde durmayan nankörlerden başkası, bile bile inkâr etmez.
Adem Uğur = Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
Ahmed Hulusi = Onları kara bulutlar gibi bir dalga kapladığında, inançlarını sadece O'na hâlis kılarak Allâh'a dua ederler. . . Onları karaya (çıkarıp) kurtardığımızda, onlardan bazısı orta yolu tutar. İşaretlerimizi çok gaddar ve çok nankör olandan başkası bile bile inkâr etmez.
Ahmet Tekin = Kara bulutlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, Allah’ın dinini ve düzenini içtenlikle benimseyerek, samimi davranıp Allah’a yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit, içlerinden bir kısmı orta yolu, maksada ulaştıran hak yolu tutar. Bizim âyetlerimizi azgın nankörlerden, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engelleyen katmerli kâfirlerden, hainlerden, sözlerini, taahhütlerini bozanlardan başkası bile bile inkâr etmez.
Ahmet Varol = Onları gölgeler gibi dalgalar bürüdüğünde dini yalnız Allah'a has kılarak O'na dua ederler. Kendilerini karaya çıkarıp kurtardığında içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Gaddar nankörlerden başkası ayetlerimizi bile bile inkar etmez.
Ali Bulaç = Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkar etmez.
Ali Fikri Yavuz = O kâfirleri, kara bulutlar gibi dalga sardığı vakit, dini Allah’a halis kılarak (tam bir ihlâs ile) O’na yalvarırlar, dua ederler. Vakta ki, (Allah denizden) onları karaya çıkarır, içlerinden doğru giden de bulunur, (diğerleri ise, eski küfürlerine devam eder). Ayetlerimizi ancak gaddar, nankör olanlar inkâr eder.
Ali Ünal = (Denizde gemilerle seyahat ederlerken) kapkara bulutlar gibi dalgalar üzerlerini örtüverdiğinde, bütün kalbleriyle Allah’a yönelir ve (hiç başka ilâh hatırlarına getirmeden) sadece O’na yalvarırlar. Ama ne zaman ki Allah kendilerini kurtarıp karaya çıkarır, o zaman içlerinden bazıları iman–küfür arası bir yol tutuverir. Bizim âyetlerimiz, delil ve işaretlerimiz karşısında zulüm ve nankörlükte sınır tanımayanlardan başkası ayak diremez.
Bayraktar Bayraklı = Dağlar gibi dalgalar kendilerini kuşattığında, içten inanarak Allah'a yalvarırlar. Ama Allah, onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı sözünde durur. Âyetlerimizi nankörlerden başkası inkâr etmez.
Bekir Sadak = Daglar gibi dalgalar insanlari kusattigi zaman, dini tamamen Allah'a has kilarak O'na yalvarirlar; onlari karaya cikararak kurtardiginda, iclerinden bir kismi dogru yolda kalir. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankorler inkar eder.
Celal Yıldırım = Onları dağlar gibi (veya gölge salan bulutlar gibi) dalgalar sarıp kapladığında, dini Allah'a has kılıp samimiyetle O'na duâ edip yalvarırlar. Kendilerini kurtarıp karaya çıkardığı vakit, onlardan bir kısmı sâdık kalıp verdiği söze bağlılık gösterir. Zaten bizim âyetlerimizi ancak cok nankör gaddar olanlar inadla İnkâr ederler.
Cemal Külünkoğlu = Onları kara bulutlar gibi dalgalar kuşattığı zaman (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız Allah'a yalvarırlar. Allah onları karaya çıkarıp kurtardığı zaman, içlerinden bir kısmı gevşeme gösterir. Zaten bizim ayetlerimizi nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Diyanet İşleri (eski) = Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar; onları karaya çıkararak kurtardığında, içlerinden bir kısmı doğru yolda kalır. Zaten ayetlerimizi bilerek ancak hain nankörler inkar eder.
Diyanet Vakfi = Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
Edip Yüksel = Onları koca dalgalar sardığında, dini sadece ALLAH'a has kılarak O'na yalvarmaya başlarlar. Onları karaya çıkarıp kurtardığımız zaman bir kısmı orta bir yol tutar. Hain nankörlerden başkası ayetlerimizi reddetmez.
Elmalılı Hamdi Yazır = Ve kara bulutlar gibi dalga sardığı vakıt onları dini Allaha hâlis kılarak yalvarırlar, sonra karaya çıkarıldığı vakıt içlerinden doğru giden de bulunur ve bizim âyetlerimize ancak gaddar, nankör olanlar çıfıtlık eder
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Onları kara bulutlar gibi bir dalga sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah'a yalvarırlar. Sonra karaya çıkardığı zaman içlerinden doğru giden de bulunur. Bizim ayetlerimize ancak gaddar, nankör olanlar çıfıtlık eder.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Onları kara bulutlar gibi bir dalga sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah'a yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise içlerinden doğru giden de bulunur. Bizim âyetlerimizi öyle nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Gültekin Onan = Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Tanrı'ya yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimize gaddar ve (çok) kafirlerden başkası kafa tutmaz (cehadü).
Harun Yıldırım = Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkararak kurtardığı vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
Hasan Basri Çantay = Onları altında gölgeler yapan (dağlar) gibi dalga sardığı vakit dîn (i) yalınız Kendisine (Ya'nî Allaha) tahsıys etmek suretiyle (ve haalis ve) muhlis (insan) lar olarak Allahı çağırırlar. Sonra (Allah) onları selâmetle karaya çıkardığı zaman içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Âyetlerimizi gaddar, nankör olan (lar) ın her birinden başkası bilerek inkâr etmez.
Hayrat Neşriyat = Hâlbuki onları (dağlar büyüklüğünde) gölgelikler gibi dalgalar kapladığı zaman, dinde O’na (karşı) ihlâslı (samîmî) kimseler olarak Allah’a yalvarırlar. Artık onları karaya(çıkararak) kurtarınca, bunun üzerine içlerinden bir kısmı (îman ve ihlâs üzere kalarak) orta yolu tutan bir kimse olur. Zâten âyetlerimizi ancak çok nankör olan herbir hâin bilerek inkâr eder.
İbni Kesir = Onları dağlar gibi dalgalar sardığı vakit; dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na yalvarırlar. Onları karaya çıkararak kurtardığı zaman da; içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Ayetlerimizi gaddar ve nankör olanın dışında başkası bilerek inkar etmez.
Kadri Çelik = Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar. Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden (sadece az) bir kısmı orta yolu tutar. Zaten ayetlerimizi ancak hilekâr nankörler bilerek inkâr eder.
Muhammed Esed = Nitekim, dalgalar onları (ölümün) gölgeleri gibi kuşattığında, (o anda) bütün içtenlikleriyle yalnız ve sadece Allah'a bağlanarak O'na sığınırlar fakat Allah onları sağ salim kıyıya ulaştırdığında da bir kısmı yolun ortasında (inanmak ile inkar etmek arasında) kalıverirler. Ama hiç kimse, haince bir nankörlüğe kapılmadıkça mesajlarımızı bile bile reddetmez.
Mustafa İslamoğlu = Derken, dalgalar onları zifiri gölgeler gibi kuşattığında, yalnız O'na yönelerek başlarlar Allah'a yalvarıp yakarmaya; fakat onları sağ salim karaya çıkarır çıkarmaz, onlardan kimileri ortada kalarak (inanmakla inanmamak arasında) bocalar durur: zaten ayetlerimizi, habis kafirlerden başkası bile bile inkar etmez.
Ömer Nasuhi Bilmen = Ve onları kara bulutlar gibi dalgalar sardığı zaman, onlar Allah'a dini ona tahsis ediciler olarak yalvarmaya başlamış olurlar. Sonra onları karaya selâmetle çıkardığı zaman onlardan mutedil olan vardır ve Bizim âyetlerimizi ise pek çok gaddar ve pek nankör olandan başkası inkar etmez.
Ömer Öngüt = Dağlar gibi dalgalar onları sardığında, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkararak kurtardığı zaman içlerinden bir kısmı orta yolu tutarlar. Zaten bizim âyetlerimizi gaddar ve nankörlerden başkası inkâr etmez.
Şaban Piriş = Onları dağlar gibi dalgalar sardığı zaman, dini tamamen Allah’a tahsis ederek O’na dua ederler. Ama kurtulup, karaya ayak bastıklarında, içlerinden bazısı orta yolu tutar. Ayetlerimizi gaddar ve nankör olanlardan başkası bile bile inkar etmez.
Sadık Türkmen = Kara bulutlar gibi dalgalar onları sardığı zaman, dini O’na has kılarak Allah’a yakarırlar; onları kurtarıp karaya çıkardığında ise içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten Bizim ayetlerimizle ancak; gaddar ve nankör olanlar mücadele eder.
Seyyid Kutub = Dağlar gibi dalgalar insanları kuşattığı zaman dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarırlar. Allah onları karaya çıkarıp kurtardığı zaman, içlerinden bir kısmı gevşeme gösterirler. Zaten bizim ayetlerimizi nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Suat Yıldırım = Denizde iken onları dağlar gibi dalgalar kapladığında, bütün kalpleriyle yalnız Allah’a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca bir kısmı işi gevşetir, imanla inkâr arasında ortada kalır. Bizim âyetlerimizi gaddar ve nankör olandan başkası inkâr etmez.
Süleyman Ateş = (Denizde) onları, gölgeler gibi dalga(lar) sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah'a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca içlerinden bir kısmı iktisâd eder (Allah'a yönelmeyi kısar, gevşetir); zaten bizim âyetlerimizi (öyle) nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Tefhim-ul Kuran = Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp yakarırlar (dua ederler). Böylece onları karaya çıkarıp kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
Ümit Şimşek = Dağ gibi dalgalar onları sardığında, katıksız bir inançla Allah'a yönelir ve Ona yakarırlar. Onları sağ salim karaya çıkardığımızda ise bir kısmı orta yolu tutar. Ancak gaddarlıkta ve nankörlükte ileri gidenlerdir ki, âyetlerimizi inkâr ederler.
Yaşar Nuri Öztürk = Kara bulutlar gibi dalga kendilerini kuşattığı zaman; Allah'a, dini O'na özgüleyerek yalvarırlar. Fakat onları karaya çıkarıp kurtarınca, içlerinden sadece bir kısmı doğru yolu tutar. Bizim ayetlerimize, gaddar nankörlerin tümünden başkası karşı çıkmaz.
İskender Ali Mihr = Ve karanlık gölgeler gibi dalgalar onları sardığı zaman, dîni O’na halis kılarak Allah’a yalvarırlar. Böylece onları karaya (çıkarıp) kurtardığımız zaman, bundan sonra onların bir kısmı mutedil davranırlar (aşırı gitmezler). Çok gaddar ve çok nankör olanlardan başkası ayetlerimizi ısrarla (bilerek) inkâr etmez.
İlyas Yorulmaz = Dağlar gibi dalgalar, denizin ortasında onları çepe çevre kuşattığında, samimi duygular içinde Allah’ın dininde öğrettiği gibi, O na yalvarırlar. Fakat onları sağ salim karaya çıkardığımızda, onlardan bir kısmı orta yolu tutarak kulluğuna devam eder. Ayetlerimizi ancak hain nankörlerden başkası inkâr etmezler.