Önceki Ayet Sonraki Ayet  
37. Sûre Sâffât/54

 قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ

  Kâle hel entum muttaliûn(muttaliûne).

Kelime Karşılaştırma
kâle : dedi
hel : mı
entum : siz
muttaliûne : muttali olanlar, yakînen bilenler
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Konuşan o kimse, yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Der ki: Ne oldu o, bakıp gördünüz mü acaba?

 Abdullah Parlıyan = Konuşan o kimse diyecek ki: “Onun ne durumda olduğuna dönüp bakmak istermisiniz?”

 Adem Uğur = (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi.

 Ahmed Hulusi = Dedi ki: "Siz söz ettiğinizin gerçekleşmesine şahit oldunuz mu?"

 Ahmet Tekin = Allah: 'Siz, onun halini görmek ister misiniz?' buyurur.

 Ahmet Varol = (Yanındakilere,) 'Bakar mısınız?' der.

 Ali Bulaç = (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?"

 Ali Fikri Yavuz = (Sonra o sözcü, cennetteki kardeşlerine): “(Şimdi size o arkadaşı göstermek için cehenneme) bir bakar mısınız?”der.

 Ali Ünal = “Şimdi onu görmek ister misiniz?”

 Bayraktar Bayraklı = (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?"

 Bekir Sadak = Yanindakilere: «Siz onu bilir misiniz?» der.

 Celal Yıldırım = (54-55) Bir diğeri, «onun ne durumda olduğunu bilir misiniz» Derken bakar da onu Cehennem'in ortasında görür.

 Cemal Külünkoğlu = (54-55) Yanındakilere: “Siz onu bilir misiniz?” diye sorar. Bakar ve onu cehennemin ortasında görür.

 Diyanet İşleri (eski) = Yanındakilere: 'Siz onu bilir misiniz?' der.

 Diyanet Vakfi = (54-55) (O zât, dünyâda geçmiş olan hâdiseyi bu şekilde anlattıktan sonra Allah Teâlâ orada bulunanlara:) Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi. İşte o zaman konuşan baktı, arkadaşını cehennemin ortasında gördü.

 Edip Yüksel = (Yanındakilere,) 'Bakar mısınız?' der.

 Elmalılı Hamdi Yazır = Nasıl der: bir bakıştırır mısınız?

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Dedi: "Siz de bir araştırır mısınız?"

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = «Siz onu tanır mısınız?» der.

 Gültekin Onan = (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?"

 Harun Yıldırım = Siz işin gerçeğine vâkıf mısınız? dedi.

 Hasan Basri Çantay = (O sözü söyleyen zât, ihvanına) der ki: «Siz (onun iç yüzüne) vaakıf olucular mısınız?»

 Hayrat Neşriyat = (Sonra o kişi yanındakilere:) 'Siz (onun hâlinden) haberdâr mısınız?' dedi.

 İbni Kesir = Siz, onu bilir misiniz? dedi.

 Kadri Çelik = (Konuşan yanındakilere) Der ki: “Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?”

 Muhammed Esed = (Ve) ekleyecek: "Bakmak (ve onu görmek) ister misiniz?"

 Mustafa İslamoğlu = (Sözüne devamla) sordu: "Onun halini görmek ister misin?"

 Ömer Nasuhi Bilmen = Dedi ki: Siz (onun halinden) haberdar olmak ister misiniz?

 Ömer Öngüt = (Sonra yanındakilere): "Acaba arkadaşımın nerede olduğunu biliyor musunuz?" dedi.

 Şaban Piriş = -Ona ne olduğunu görüyor musunuz? der birisi.

 Sadık Türkmen = O dedi ki: “Sizler haberdar mısınız?”

 Seyyid Kutub = Yanındakilere; «Siz onu bilir misiniz?» der.

 Suat Yıldırım = (54-57) "Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?" Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur. "Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin! Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!"

 Süleyman Ateş = (Sonra yanındakilere): "Bakar mısınız?" dedi.

 Tefhim-ul Kuran = (Konuşan yanındakilere) Der ki: «Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?»

 Ümit Şimşek = 'Şimdi ne halde olduğunu biliyor musunuz?' der.

 Yaşar Nuri Öztürk = Dedi: "Siz de bir araştırır mısınız?"

 İskender Ali Mihr = "Siz muttali olanlar mısınız (onun halini yakînen bilenler misiniz)?" dedi.

 İlyas Yorulmaz = Allah cennetteki her iki konuşana “Bunu öğrenmek ister misiniz?” dedi.