Önceki Ayet Sonraki Ayet  
28. Sûre Kasas/51

 وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

  Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).

Kelime Karşılaştırma
ve lekad : ve andolsun
vassalnâ : ardarda ulaştırdık
lehum : onlara
el kavle : sözü
lealle-hum : umulur ki onlar
yetezekkerûne : tezekkür ederler
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara peş peşe ulaştırdık.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Ve andolsun öğüt alsınlar diye sözü, birbiri ardınca âyet âyet ulayıp indirmedeyiz.

 Abdullah Parlıyan = Gerçek şu ki, biz vahyimizi onlara birbiri ardınca, aralıksız göndermişizdir. Belki düşünüp, öğüt alırlar diye.

 Adem Uğur = Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız vahiylerimizi göndermişizdir).

 Ahmed Hulusi = Andolsun ki onlara sözümüzü ardı ardına ulaştırdık. . . Umulur ki hatırlayıp düşünürler!

 Ahmet Tekin = Andolsun ki, biz ilâhi kitapları, ilâhi kelâmı, birbiri ardınca, birbirleriyle irtibatlı olarak onların lehlerine göndermeye devam ettik, şer’î ahkâmın, ahlâkî ilkelerin, geçmiş örneklerin, örfün vaatlerin ve tehditlerin, müjdelerin ve uyarıların, Kur’ân âyetlerinin birbirleriyle irtibatlandırılarak, bir bütünlük içinde anlaşılmasını ve uygulanmasını emrettik. Ola ki bunun hikmetini düşünüp öğüt alırlar.

 Ahmet Varol = Andolsun biz, olur ki düşünürler diye onlar için sözü (Kur'an'ı) birbiri ardınca indirdik.

 Ali Bulaç = Andolsun, biz öğüt alıp düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip indirdik.

 Ali Fikri Yavuz = Gerçekten o kâfirlere, Kur’an ayetlerini, birbiri ardınca inzal ve beyan ettik ki, ibret alıp iman etsinler.

 Ali Ünal = Düşünüp ders alırlar mı diye, sözümüzü onlara birbiri ardınca ulaştırdık.

 Bayraktar Bayraklı = Andolsun ki, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü birbiri ardınca yetiştirmişizdir.

 Bekir Sadak = And olsun ki, Biz vahyi onlara ard arda yetistirdik; belki dusunurler.

 Celal Yıldırım = Biz, düşünürler de öğüt alırlar diye sözü birbiri ardınca getirdik,

 Cemal Külünkoğlu = Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca ulaştırdık (vahiylerimizi aralıksız gönderdik).

 Diyanet İşleri (eski) = And olsun ki, Biz vahyi onlara ard arda yetiştirdik; belki düşünürler.

 Diyanet Vakfi = Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız vahiylerimizi göndermişizdir).

 Edip Yüksel = Öğüt alırlar diye kendilerine mesajı iletip durduk.

 Elmalılı Hamdi Yazır = Celâlim hakkı için onlar hakkında sözü uladık da uladık ki iyi düşünsünler

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Andolsun ki, iyi düşünsünler diye, onlar hakkında sözü uladık da uladık.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca ulamışızdır.

 Gültekin Onan = Andolsun, biz öğüt alıp düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip indirdik.

 Harun Yıldırım = Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız vahiylerimizi göndermişizdir).

 Hasan Basri Çantay = Andolsun ki biz onlar için, nasıyhat kabul etsinler diye, sözü birbiri ardınca inzal edib durmuşuzdur.

 Hayrat Neşriyat = Celâlim hakkı için, ibret alırlar diye sözü (vahyi) onlar için ardı ardına yetiştirdik.

 İbni Kesir = Andolsun ki; Biz, onlar için sözü birbirine bitiştirdik. Belki düşünürler diye.

 Kadri Çelik = Şüphesiz biz hatırlayıp kendilerine gelsinler diye sözü birbiri ardınca dizip indirdik.

 Muhammed Esed = Gerçek şu ki, Biz vahyi onlara adım adım ulaştırdık ki böylece belki (üzerinde düşünür), akıllarında tutarlar.

 Mustafa İslamoğlu = Doğrusu Biz bu ilahi sözü onlara adım adım ulaştırdık ki, belki (sorumluluklarını) hatırlarlar.

 Ömer Nasuhi Bilmen = Kasem olsun ki, onlar için belki düşünürler diye sözü birbiri ardınca irâd ettik.

 Ömer Öngüt = Gerçekten biz onlar için sözü birbiri ardınca ulaştırdık ki belki düşünürler.

 Şaban Piriş = Andolsun ki, belki düşünürler diye, onlar için sözü ard arda bildirdik.

 Sadık Türkmen = Gerçek şu Kİ, sözü/vahyi onlara aralıksız yetiştirdik. Belki (ayetler üzerinde) düşünüp öğüt alırlar, diye.

 Seyyid Kutub = Andolsun biz, düşünüp öğüt alsınlar diye vahyi birbirine bitiştirdik.

 Suat Yıldırım = Düşünüp ibret almaları için Biz, sözümüzü birbiri ardından getirdik.

 Süleyman Ateş = Andolsun biz, düşünüp öğüt alsınlar diye onlar için sözü(müzü) birbirine bitiştirdik (ardı ardına gerçeği kanıtlayan âyetler gönderdik).

 Tefhim-ul Kuran = Andolsun, biz öğüt alıp düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip indirdik.

 Ümit Şimşek = Güzelce düşünüp öğüt alsınlar diye, Biz sözümüzü onlara peş peşe ulaştırdık.

 Yaşar Nuri Öztürk = Yemin olsun, biz onlar için sözü ardarda getirdik ki, düşünüp öğüt alabilsinler.

 İskender Ali Mihr = Ve andolsun ki, tezekkür etsinler diye sözü (âyetlerimizi) ardarda onlara ulaştırdık.

 İlyas Yorulmaz = Belki düşünürler diye (Allah’a ait) sözleri onlara ulaştırdık.