Önceki Ayet Sonraki Ayet  
37. Sûre Sâffât/145

 فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ

  Fe nebeznâhu bil arâi ve huve sakîm(sakîmun).

Kelime Karşılaştırma
fe : artık, sonunda
nebeznâ-hu : onu attık
bi el arâi : boş alan
ve huve : ve o
sakîmun : hasta, bitkin
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Derken onu ıssız bir yere çıkardık ve o, hastaydı da.

 Abdullah Parlıyan = Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti biz de O'nu hasta bir halde, gölgesiz boş bir yere bıraktık.

 Adem Uğur = Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.

 Ahmed Hulusi = Biz Onu hasta (yıpranmış - sağlıksız) olarak çıplak arazide (kuvvelerin bilinmediği bir ortamda) bıraktık.

 Ahmet Tekin = Biz onu hasta, halsiz bir halde, bir açık alana çıkardık.

 Ahmet Varol = Biz de onu, hasta bir halde çıplak boş bir alana attık.

 Ali Bulaç = Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

 Ali Fikri Yavuz = Hemen onu sahile attık, hasta idi.

 Ali Ünal = Ama Biz O’nu ağaçsız, çıplak bir sahile attık; o anda bitkin bir haldeydi.

 Bayraktar Bayraklı = Onu bitkin bir halde açık araziye attık.

 Bekir Sadak = Halsiz bir halde iken kendisini sahile cikardik.

 Celal Yıldırım = Onu çıplak bir sahile attık, hasta idi.

 Cemal Külünkoğlu = Derken biz onu hasta bir hâlde sahile çıkardık.

 Diyanet İşleri (eski) = Halsiz bir halde iken kendisini sahile çıkardık.

 Diyanet Vakfi = Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.

 Edip Yüksel = Onu çöl gibi bir sahile attık, yorgun ve bitkin...

 Elmalılı Hamdi Yazır = Hemen biz onu alana attık hasta idi

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Hemen Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık,

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık.

 Gültekin Onan = Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık.

 Harun Yıldırım = Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık.

 Hasan Basri Çantay = İşte biz onu, kendisi de hasta olarak, açık bir yere (çıkarıb) bırakdık.

 Hayrat Neşriyat = Bunun üzerine kendisi hasta bir hâlde iken onu (ağaçsız bir) alana attık.

 İbni Kesir = Rahatsız bir halde iken Biz, onu açıklık bir yere attık.

 Kadri Çelik = Sonunda o hasta bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.

 Muhammed Esed = ama biz o'nu manevi çöküntü/iç huzursuzluğu içinde ıssız bir kıyıya çıkarttık,

 Mustafa İslamoğlu = Sonunda Biz onu bitkin bir halde ıssız ve çorak bir kıyıya çıkarttık;

 Ömer Nasuhi Bilmen = (145-146) Artık O'nu kendisi hasta olduğu halde bir açık yere atıverdik. Ve O'nun üzerine kabak nev'inden bir ağaç bitirdik.

 Ömer Öngüt = Onu çıplak bir sahile attık, o hasta idi.

 Şaban Piriş = Ama biz onu bitkin (hasta) olduğu halde bir yere çıkardık.

 Sadık Türkmen = Biz onu çorak bir yere/sahile attık, hastabitkin bir halde iken!

 Seyyid Kutub = Biz de onu halsiz bir durumda ağaçsız çıplak bir yere attık.

 Suat Yıldırım = Derken Biz onu ağaçsız çıplak bir sahile attık, o bitkin bir halde idi.

 Süleyman Ateş = (Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de) Onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık.

 Tefhim-ul Kuran = Sonunda o hasta bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.

 Ümit Şimşek = Sonra onu hasta halde boş bir araziye attık.

 Yaşar Nuri Öztürk = Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı.

 İskender Ali Mihr = Bunun üzerine onu, bitkin (hasta) bir halde boş bir alana (sahile) attık.

 İlyas Yorulmaz = Biz onu bitkin bir durumda boş bir sahile attık.