ثُمَّ بَدَّلْنَا مَكَانَ السَّيِّئَةِ الْحَسَنَةَ حَتَّى عَفَواْ وَّقَالُواْ قَدْ مَسَّ آبَاءنَا الضَّرَّاء وَالسَّرَّاء فَأَخَذْنَاهُم بَغْتَةً وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ
Summe beddelnâ mekânes seyyietil hasenete hattâ afev ve kâlû kad messe âbâenâd darrâu ves serrâu fe ehaznâhum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
summe | : sonra |
beddel-nâ | : değiştirdik |
mekâne es seyyieti | : kötülüğün yerini |
el hasenete | : iyilik |
hattâ | : öyle ki, ... olunca |
afev | : çoğaldılar |
ve kâlû | : ve dediler |
kad | : olmuştu |
messe | : isabet etti, dokundu |
âbâe-nâ | : atalarımız, babalarımız |
ed darrâu | : şiddetli darlık, zarar, hastalık, zorluk |
ve es serrâu | : ve hayır, surur, ferahlık |
fe ehaz-nâ-hum | : böylece onları aldık, yakaladık, yok ettik |
bagteten | : ansızın, aniden |
ve hum | : ve onlar |
lâ yeş’urûne | : farkına varmazlar (şuurunda değiller) |
Diyanet İşleri = Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık.
Abdulbaki Gölpınarlı = Sonra da kötülük yerine iyilik verdik, çoğaldılar ve atalarımız da malca zarara uğramışlardı, genişliğe kavuşmuşlardı, bu, böyledir dediler de ansızın onları azâba uğrattık, anlamadılar bile.
Abdullah Parlıyan = Sonra o darlığı genişliğe çevirmişizdir. O kadar ki, çoğalmışlar; ve doğrusu atalarımıza da bu gibi sıkıntı ve darlık dokunmuştu, demişlerdi de, ne olup bittiğinin farkına varmadan onları kıskıvrak yakalayıvermişizdir.
Adem Uğur = Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı" dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.
Ahmed Hulusi = Sonra içine düştükleri sıkıntıyı iyilik ile değiştirdik. . . Nihayet refaha erip (mal, evlatça) çoğaldılar ve (bu defa): "Babalarımıza da sıkıntı ve refah dolu günler gelmiştir (bunda alınacak bir ders olamaz)" dediler. . . Biz de onları, ne olup bittiğini fark etmeden yakaladık!
Ahmet Tekin = Sonra bu kötü, sıkıntılı, felâketli günlerin yerine düzenli bir devlet hayatı, iyilik bolluk, zenginlik ve refah getirdik. Nihayet çoğaldılar. Başlarına gelen felâketleri, Allah’ın cezalandırması ve imtihanı sayacakları yerde:'Atalarımız da böyle sıkıntılar ve sevinçli günler, ekonomik darboğazlar ve refah günleri yaşamışlardı. Bunlar tabiî olaylardır' diyerek ikazları hafife aldılar. Biz de onları, farkına varmadıkları bir anda, ansızın, hayal edemeyecekleri bir şekilde yakalayıp işlerini bitirdik.
Ahmet Varol = Sonra kötülüğün yerine iyilik verdik. Derken hayli çoğaldılar, varlıkları arttı ve: 'Babalarımıza da darlık ve rahatlık dokunmuştu' dediler. Bunun üzerine onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.
Ali Bulaç = Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: "Atalarımıza da (bazan) şiddetli sıkıntılar (bazan da) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.
Ali Fikri Yavuz = Sonra bu sıkıntının yerine iyilik ve selâmet verdik. Derken çoğaldılar ve; “- Doğrusu atalarımıza da böyle sıkıntılı haller olmuş, sevinçli ve geniş haller de gelmiş” dediler. Tam o sırada, hatırlarından geçmezken, ansızın kendilerine azabla yakalayıverdik.
Ali Ünal = Onları bir süre böyle terbiyeye tâbi tutmamızın ardından, (eğer iman etmezlerse bu defa merhale merhale helâk yolunda) sıkıntılı hallerini rahatlıkla değiştiririz. Zamanla nüfusları da, güçleri de artar, bolluğa erer ve hiçbir şeye aldırış etmeden yiyip–içmeye başlarlar da, “Vaktiyle atalarımız kâh üzülmüş, kâh sevinmişlerdi; (biz ise ne kadar rahattayız!)” der ve olupbitenlerden hiç ders almazlar. Nihayet kendilerini o şuursuzlukları içinde ve onlar farkına bile varmadan birden yakalayıveririz.
Bayraktar Bayraklı = Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve “Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı” dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.
Bekir Sadak = Sonra kotulugun yerine iyiligi koyduk, oyle ki, cogalip, «Babalarimiz da darliga ugramis, bolluga kavusmuslardi» dediler. Bu yuzden onlari haberleri olmadan, ansizin yakalayiverdik.
Celal Yıldırım = Sonra da bu tür kötülüğü iyiliğe çevirmişizdir, o kadar ki. çoğalmışlar ve «doğrusu atalarımıza da (bu gibi) sıkıntı ve darlık dokunmuş, bolluk ve ferahlığa kavuşmuşlardı» demişlerdi de o sebepten haberleri olmadan ansızın onları tutup (mahvetmiştik).
Cemal Külünkoğlu = Sonra o darlığı değiştirip yerine genişlik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlık ve sıkıntıya düşmüşlerdi” dediler. İşte ancak bundan sonradır ki, kendileri (ne olup bittiğinin) farkına varmadan, onları kıskıvrak yakaladık.
Diyanet İşleri (eski) = Sonra kötülüğün yerine iyiliği koyduk, öyle ki, çoğalıp, 'babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı' dediler. Bu yüzden onları haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik.
Diyanet Vakfi = Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: «Atalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı» dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.
Edip Yüksel = Sonra kötülüğün yerine iyiliği getirdik. Ne var ki anlayışlarını yitirdiler: 'Sıkıntı ve refah atalarımıza da dokunmuştu,' dediler. Bunun üzerine, haberleri olmadan onları ansızın yakaladık.
Elmalılı Hamdi Yazır = Sonra da fenalık yerine güzelliğe tebdil etmişizdir, tâki artmışlar ve demişlerdir: Doğrusu atalarımıza sıkıntılı haller de olmuş, sürûrlü demler de, tam o vakit biz de kendilerini hatırlarından geçmezken ansızın tutmuş bastırıvermiştik.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Sonra da kötülük yerine güzellik getirmişizdir. Nihayet çoğalmışlar ve: «Doğrusu atalarımızın sıkıntılı halleri de neşeli zamanları da olmuştu.» demişlerdi. O zaman Biz de kendilerini -hatırlarından geçmezken- ansızın tutmuş bastırıvermiştik.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: «Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu.» dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.
Gültekin Onan = Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar çoğaldılar ve: "Atalarımıza da (bazen) şiddetli sıkıntılar (bazen de) refah ve genişlikler dokunmuştu" dediler. Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak yakalayıverdik.
Harun Yıldırım = Sonra kötülüğü iyilikle değiştirdik ta ki onlar çoğalarak: “Atalarımıza da şiddetli sıkıntılar ve genişlik dokunmuştu.” dediler. Nihayet biz de kendileri farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik.
Hasan Basri Çantay = Sonra bu sıkıntının yerine iyilik (selâmet, bolluk) verdik. Nihayet çoğaldılar, «Atalarımıza da (gah böyle) fakirlik, şiddet, hastalık, (gâh) iyilik, genişlik dokunmuşdur» dediler. Bunun üzerine biz de kendileri farkına varmadan, onları ansızın tutub yakalayıverdik.
Hayrat Neşriyat = Sonra kötülüğün (o darlığın) yerini, iyilik (bolluk)la değiştirdik. Nihâyet (mal ve evlâd cihetiyle) çoğaldılar ve: 'Doğrusu atalarımıza (da zaman zaman böyle) darlıklar ve bolluklar dokunmuştu. (Bunun tehdîd edildiğimiz azabla bir alâkası yok!)' dediler de, kendileri hiç farkında değillerken onları ansızın yakalayıverdik.
İbni Kesir = Sonra kötülüğün yerine iyilik koyduk. Nihayet çoğaldılar ve; atalarımıza da fakirlik, şiddet, hastalık, iyilik ve genişlik dokunmuştu, dediler. Bunun üzerine Biz de onları kendilerine farkına varmadan ansızın yakalayıverdik.
Kadri Çelik = Sonra kötülüğü (darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve, “Babalarımız da böyle sıkıntı ve sevinç yaşamışlardı” dediler. Biz de onları, kendileri farkına varmadan ansızın yakaladık.
Muhammed Esed = Sonra o darlığı genişliğe çevirmişizdir ki refahı tatsınlar da (kendi kendilerine): "Atalarımız da darlık ve sıkıntıya düşmüşler (ve genişliği görmüşler)di" desinler, işte ancak bundan sonradır ki, kendileri daha (ne olup bittiğinin) farkına varmadan, onları kıskıvrak yakaladık.
Mustafa İslamoğlu = Sonra (o) kötü durumu güzelliğe çevirmişizdir de, refaha kavuşup şımarmamışlar ve "(Bir zamanlar) atalarımız da sıkıntılı ve sevinçli günler yaşamışmış" demişlerdir. İşte bunun üzerine biz de onları, olup bitenin farkına dahi varmadan ansızın yakalayıvermişizdir.
Ömer Nasuhi Bilmen = Sonra bu fenalık yerini güzelliğe tebdîl ettik. Tâ ki çoğaldılar ve dediler ki: «Muhakkak bizim babalarımıza da sıkıntılı haller, neşveli demler dokunmuştur.» Artık Biz de onları kendileri farkına varmadıkları halde ansızın tutup yakaladık.
Ömer Öngüt = Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik. Nihayet çoğaldılar ve: “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu. ” dediler. Biz de onları hiç hatırlarından geçmediği bir anda ansızın yakaladık.
Şaban Piriş = Sonra meşakkatin yerini iyilikle değiştirdik de (başlarına geleni unutarak) boş verdiler. Ve: -Atalarımız da hem darlık hem de bolluk görmüşlerdir, dediler. Biz de onları farkında değillerken ansızın yakaladık.
Sadık Türkmen = Sonra, sıkıntının yerini iyilikle değiştirdik. Nihayet çoğaldılar ve dediler ki: “Sıkıntı ve sevinç atalarımıza da dokunmuştu.” Biz de onları ansızın yakaladık, onlar farkında olmadıkları bir sırada!
Seyyid Kutub = Sonra kötü günleri iyi günlerle değiştirdik de sayıca çoğaldılar ve: «Atalarımız da hem sıkıntılı hem de sevinçli günler geçirmişlerdi» dediler. Bunun üzerine onları hiç ummadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.»
Suat Yıldırım = Sonra o kötü durumları değiştirip güzellikleri yayarız. Zamanla ahali çoğalıp "Vaktiyle atalarımız gâh üzülmüş, gâh sevinmişlerdi." derler fakat olaylardan ibret alıp şükretmezler. Derken, o bilinçsiz halleriyle, hiç hatırlarından geçmezken, ansızın onları kıskıvrak yakalarız.
Süleyman Ateş = Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik getirdik de (insanlar) çoğaldılar ve: "Atalarımıza da darlık ve sevinç dokunmuştu (onlar da üzüntülü ve sevinçli günler geçirmişlerdi)." dediler (de olaylardan ibret alıp şükretmediler). Biz de onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.
Tefhim-ul Kuran = Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştirdik, öyle ki onlar, çoğaldılar ve: «Atalarımıza da (bazan) şiddetli sıkıntılar (bazan da) refah ve genişlikler dokunmuştu» dediler. Bunun üzerine, biz de onları kendileri hiç şuurunda değilken apansız kıskıvrak-yakalayıverdik.
Ümit Şimşek = Sonra da kötülükleri kaldırıp yerine iyilik verdik. Nihayet sayıları ve servetleri artınca, 'Atalarımızın başına da böyle darlıklar ve bolluklar gelmişti' dediler. Biz de onları, hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.
Yaşar Nuri Öztürk = Sonra zorluk ve sıkıntının yerine mutluluk ve güzelliği getirmişiz de çoğalmışlar ve şöyle demişlerdir: "Atalarımız da zorluk ve sevinçle yüzyüze gelmişlerdi." Nihayet biz onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakalayıverdik.
İskender Ali Mihr = Sonra seyyiatin yerini hasenatla değiştirdik. Ne zaman ki çoğaldılar ve şöyle dediler. “Babalarımıza da şiddetli darlık ve ferahlık dokunmuştu. (Allah’tan bilmediler, ders almadılar). Bunun üzerine onları farkına varmadan (şuurunda değilken) aniden aldık.”
İlyas Yorulmaz = Sonra kötülükleri iyiliklerle değiştiririz ki rahatlasınlar ve ”Atalarımıza da darlıklar ve sıkıntılar uğradı (başımıza gelenler normaldir)” desinler. Bizde haberleri yokken onları, ansızın yakalayıverelim.