وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى
Ve huve bil ufukil a’lâ.
ve huve | : ve o |
bi el ufuki | : bir ufukta |
el a’lâ | : en yüksek |
Diyanet İşleri = (5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.
Abdulbaki Gölpınarlı = Ve o, en yüce tanyerindeydi.
Abdullah Parlıyan = Ufkun en uç noktasında görünerek
Adem Uğur = Kendisi en yüksek ufukta iken.
Ahmed Hulusi = O, Ufuk-u Âlâ (tüm dışsallığı kaplamış - âfakta) olduğu hâlde!
Ahmet Tekin = O, en yüksek ufukta idi.
Ahmet Varol = O, en yüksek ufuktaydı.
Ali Bulaç = O, en yüksek bir ufuktaydı.
Ali Fikri Yavuz = Ve o (Cebrâil) yüksek ufukta idi.
Ali Ünal = O esnada, ufkun en yüksek noktasında idi.
Bayraktar Bayraklı = (5-10) Ona, bunu çok güçlü akıl sahibi olan Cebrail öğretmiştir. Doğrulup dikildi. O, en yüksek ufuktaydı. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın arası kadar, hatta daha da yakın. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti.[590]
Bekir Sadak = (5-7) Ona, cetin kuvvetlere sahip ve guclu olan Cebrail ogretmistir; en yuksek ufukta iken dogruluvermis.
Celal Yıldırım = (5-6-7) Onu O'na, çok çetin güce sahip olan Melek (Cebrail) öğretti ki, o güzel bir görünümdedir ve en yüksek ufukta iken doğruldu.
Cemal Külünkoğlu = (5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
Diyanet İşleri (eski) = (5-7) Ona, çetin kuvvetlere sahip ve güçlü olan Cebrail öğretmiştir; en yüksek ufukta iken doğruluvermiş.
Diyanet Vakfi = (5-7) Çünkü onu güçlü kuvvetli ve üstün yaratılışlı biri (Cebrail) öğretti. Sonra en yüksek ufukta iken asıl şekliyle doğruldu.
Edip Yüksel = En yüksek ufukta.
Elmalılı Hamdi Yazır = Ve o en yüksek ufukta idi
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = O en yüksek ufukta idi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = O, en yüksek ufukta idi.
Gültekin Onan = O, en yüksek bir ufuktaydı.
Harun Yıldırım = Ve o, en yüksek bir ufukta idi.
Hasan Basri Çantay = O, en yüksek ufukda idi.
Hayrat Neşriyat = Ve o, (bu mi'râcında) en yüksek ufukta idi.
İbni Kesir = Ve o; en yüce ufukta idi.
Kadri Çelik = O, en yüksek bir ufuktaydı.
Muhammed Esed = ufkun en uç noktasında görünerek,
Mustafa İslamoğlu = (önce) en uzak ufukta belirmişti;
Ömer Nasuhi Bilmen = (6-7) Bir kuvvet sahibi ki, hemen dosdoğru göründü. Ve o, en yüksek bir sema kıyısında idi.
Ömer Öngüt = Ve o, en yüksek bir ufukta idi.
Şaban Piriş = O, en yüksek ufukta idi.
Sadık Türkmen = En yüksek ufukta idi.
Seyyid Kutub = Yüce ufuktayken.
Suat Yıldırım = (5-7) Onu kendisine pek güçlü ve kuvvetli, o üstün akıl ve kemal sahibi olan (melek Cebrail) öğretti. Melek kendi aslî sûretine girip doğruldu. İşte o zaman kendisi en yüce ufukta idi.
Süleyman Ateş = Kendisi yüksek ufukta iken.
Tefhim-ul Kuran = O, en yüksek bir ufuktaydı.
Ümit Şimşek = O zaman ufkun en yukarısında idi.
Yaşar Nuri Öztürk = En yüksek ufuktadır o.
İskender Ali Mihr = Ve o, ufkun en yüksek yerinde (gözüktü).
İlyas Yorulmaz = O ufkun en yüksek yerinde.