كَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ كَانُواْ أَشَدَّ مِنكُمْ قُوَّةً وَأَكْثَرَ أَمْوَالاً وَأَوْلاَدًا فَاسْتَمْتَعُواْ بِخَلاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُم بِخَلاَقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ بِخَلاَقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذِي خَاضُواْ أُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الُّدنْيَا وَالآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Kellezîne min kablikum kânû eşedde minkum kuvveten ve eksere emvâlen ve evlâdâ(evlâden), festemteû bi halâkihim, festemta’tum bi halâkikum kemâstemteallezîne min kablikum bi halâkihim ve hudtum kellezî hâdû, ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve ulâike humul hâsirûn (hâsirûne).
ke ellezîne | : o kimseler gibi |
min kabli-kum | : sizden önceki |
kânû eşedde | : daha şiddetli, kuvvetli idiler |
min-kum | : sizden |
kuvveten | : kuvvet olarak |
ve eksere | : ve daha fazla, daha çok |
emvâlen | : mal olarak |
ve evlâden | : ve evlât olarak |
fe istemteû | : böylece metalandılar, faydalandılar |
bi halâki-him | : kendi payları, nasipleri ile |
fe istemta’tum | : siz de metalandınız, faydalandınız |
bi halâki-kum | : sizin payınız, nasibiniz ile |
kemâ estemtea | : faydalandıkları gibi |
ellezîne min kabli-kum | : sizden önceki kimseler gibi |
bi halâki-him | : onların payları, nasipleri ile |
ve hudtum | : ve daldınız (dünya metaına, dünya malına) |
ke ellezî hâdû | : dalan kimse gibi |
ulâike | : işte onlar |
habitat | : heba oldu, boşa gitti |
a’mâlu-hum | : onların amelleri |
fî ed dunyâ | : dünyada |
ve el âhirati | : ve ahiret |
ve ulâike | : ve işte onlar |
hum el hâsirûne | : onlar hüsrana düşenlerdir, uğrayanlardır |
Diyanet İşleri = (Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz de (dünya zevkine) daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Abdulbaki Gölpınarlı = Siz de, sizden öncekilere benziyorsunuz; onlar, kuvvetçe daha ileriydi sizden, malları, evlâtları da daha fazlaydı. Nasîbiniz kadar faydalanmak istediniz, nitekim sizden öncekiler de nasipleri kadar faydalanmak istediler ve onlar nasıl kâfirliğe daldılarsa siz de daldınız. Yaptıkları iş, dünyâda da boşa gitti, âhirette de ve onlardır ziyankârların ta kendileri.
Abdullah Parlıyan = Ey münafıklar! Sizler tıpkı kendinizden evvel yaşayıp giden, münafık kimseler gibisiniz. Onlar kuvvetçe sizden daha güçlü, servetçe sizden daha zengin ve sayıca daha kalabalıktılar. Onlar bu dünyadan kendi paylarını aldılar. Siz de kendi payınızı alıp yararlandınız; tıpkı sizden öncekilerin paylarını aldıkları gibi. Ve işte siz de, tıpkı onlar gibi çürük ve asılsız davalara dalıp gittiniz. İşte bunların amelleri hem dünyada, hem de ahirette boşa gitti ve işte bunlardır kaybedenler.
Adem Uğur = (Ey münafıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.
Ahmed Hulusi = Sizden önceki kimseler gibi (tıpkı). . . Onlar kuvvet olarak sizden çok daha güçlüydüler. . . Zenginlik ve evlatlar itibarıyla (sizden) daha çoktular. . . Nasipleri kadarıyla dünya nimetlerinden faydalandılar. . . Sizden öncekilerin kendi nasipleriyle faydalandıkları gibi; siz de kendi nasibinizle faydalandınız; onların daldıkları gibi siz de daldınız! İşte bunların dünyada da, gelecekte de yaptıkları boşa gitmiştir. . . İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
Ahmet Tekin = Siz de tıpkı sizden önce yaşayıp helâk olmuş milletler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlâtları sizinkilerden daha çoktu. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler paylarına düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de onlar gibi payınıza düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız. Siz de, sizden önce batağa, çürük ve asılsız davalara dalanlar gibi batağa daldınız. İşte onların amelleri dünyada da, âhirette, ebedî yurtta da boşa gitmiştir. Onlar, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.
Ahmet Varol = (Ey münafıklar!) Siz de, sizden öncekiler gibisiniz. Onlar sizden daha güçlüydüler ve malları da, çocukları da sizinkilerden daha çoktu. Onlar (dünyadan) paylarına düşenden yararlanmaya baktılar. Sizden öncekilerin paylarına düşenden yararlandıkları gibi siz de kendi payınızdan yararlandınız. Aynı şekilde onların (batıla ve dünya zevklerine) daldıkları gibi siz de daldınız. İşte onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir ve zarara uğrayanlar da onlardır.
Ali Bulaç = Sizden önceki (münafıklar ve kâfirler) gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların dünyada ahirette bütün yapıp ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.
Ali Fikri Yavuz = Siz ey münafıklar, kendinizden öncekiler gibisiniz. Üstelik onlar, kuvvetçe sizden daha çetin, mal ve evlâd bakımından sizden daha çok idiler. Dünya hayatından nasîbleri kadar zevk sürmeğe bakmışlardı. İşte sizden öncekiler, nasibleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız; siz de o bataklığa dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünya ve âhirette, bütün amelleri boşa gitmiştir. İşte bunlar, hüsranda kalanlardır.
Ali Ünal = İşte böyle, ey münafıklar ve kâfirler! Tıpkı sizden önce gelip de helâk olup gitmiş topluluklar gibi. Bir farkla ki onlar, sizden daha güçlü, malları ve evlâtlarının çokluğu bakımından sizden daha ileride idi. Onlar, bu dünyada paylarına düşen nimet ölçüsünde zevk sürmeye baktılar; nasıl sizden öncekiler böyle paylarına düşen nimet ölçüsünde zevk sürmeye baktılarsa, nitekim siz de payınıza düşen nimetler ölçüsünde zevk sürmeye kalktınız ve hep birlikte (oyun ve eğlence) bataklığına dalanlar gibi siz de daldınız. O münafık ve kâfirlerin bütün yaptıkları, dünyada da Âhiret’te de heder olup gitti. İşte öyleleridir bütün bütün kaybedip kendilerini helâke atanlar.
Bayraktar Bayraklı = Ey münafıklar, siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mal ve çocuklar bakımından daha zengindiler. Onlar kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle zevklendikleri gibi, siz de kendi payınıza düşenle zevk sürdünüz. Tıpkı onların zevke dalıp gittiği gibi, siz de zevke dalıp gittiniz. İşte böylelerinin amelleri dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır. Asıl ziyana uğrayanlar da onlardır.
Bekir Sadak = Ey ikiyuzluler! Siz, sizden once daha kuvvetli, mallari ve cocuklari daha cok olup, hisselerince bunlardan faydalanan kimseler gibisiniz. Sizden oncekiler, hisselerince faydalandiklari gibi siz de hissenizce faydalandiniz ve onlarin batila daldiklari gibi siz de daldiniz. Iste bunlar dunyada ve ahirette isleri bosa cikanlardir, iste bunlar mahvolanlardir.
Celal Yıldırım = (Ey münafıklar!) sizin durumunuz, sizden öncekilerin durumuna benzer. (Ne var ki) onlar sizden daha güçlü, mal ve evlâd bakımından daha çok (imkânlara sahip) idiler. Kendi paylarından yararlanmaya (zevk almaya) çalıştılar; sizden öncekiler (dünyalıktan) kendi paylarından yararlanmak istedikleri gibi siz de kendi (nifak) payınızdan yararlanıp (zevk almak) istediniz, (böyle bir bataklığa) dalanlar gibi daldınız, işte bunların amelleri hem Dünya'da, hem Âhiret'te boşa gitmiştir ve işte ziyana uğrayanlar bunlardır.
Cemal Külünkoğlu = (Onlara de ki:) “Sizler de sizden önce yaşayıp gitmiş kimseler gibisiniz. Onlar (kendi zamanlarında) kuvvetçe sizden daha güçlü, servetçe daha zengin ve sayıca daha kalabalıktılar. Onlar (bu dünyadan) kendi paylarını aldılar; siz de sizden öncekilerin kendi paylarını aldıkları gibi kendi payınızı alıp yararlandınız ve onlar gibi (dünya zevklerine) dalıp gittiniz. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir ve onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Diyanet İşleri (eski) = Ey ikiyüzlüler! Siz, sizden önce daha kuvvetli, malları ve çocukları daha çok olup, hisselerince bunlardan faydalanan kimseler gibisiniz. Sizden öncekiler, hisselerince faydalandıkları gibi siz de hissenizce faydalandınız ve onların batıla daldıklarıgibi siz de daldınız. İşte bunlar dünyada ve ahirette işleri boşa çıkanlardır, işte bunlar mahvolanlardır.
Diyanet Vakfi = (Ey münafıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.
Edip Yüksel = Tıpkı sizden öncekilere benziyorsunuz; sizden daha güçlüydüler, sizden daha çok mal ve çocuklara sahiptiler. Kendilerine düşen paydan hoşlandılar, sizden öncekilerin kendi paylarından hoşlanmaları gibi siz de kendi payınızdan hoşlandınız. Kendilerini kaptıranlar gibi siz de kaptırdınız. Onlar, işleri dünya ve ahirette boşa çıkmış kimselerdir. Onlar, kaybedenlerdir.
Elmalılı Hamdi Yazır = Sizden evvelkiler gibi ki kuvvetce sizden daha çetin, mal ve evlâdca sizden daha çok idiler de dünya hayatından kısmetleriyle zevk sürmeğe bakmışlardı, o sizden evvelkiler kısmetleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız, siz de o batağa dalan gibi daldınız, işte bunların Dünya ve Âhırette bütün amelleri heder oldu ve işte bunlar hep o husran içinde kalanlardır
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Sizden öncekiler gibisiniz, onlar kuvvetçe sizden daha çetindiler, malları ve çocukları daha çoktu; dünya hayatından paylarına düşenlerle zevk sürmeye bakmışlardı. Sizden öncekiler paylarına düşenlerle nasıl zevk sürmek istedilerse siz de aynı şekilde payınıza düşenle zevk sürmeye baktınız ve o batağa dalanlar gibi siz de daldınız. İşte bunların dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitti. İşte bunlar, hep hüsran içinde kalanlardır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = (Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.
Gültekin Onan = Sizden önceki (münafıklar ve kafirler) gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların dünyada ahirette bütün yapıp ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.
Harun Yıldırım = Siz de kendinizden öncekiler gibisiniz. Halbuki onlar kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de dalanlar gibi daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa çıkmıştır. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.
Hasan Basri Çantay = (Ey münafıklar) siz de tıbkı kendinizden evvelkiler gibisiniz. (Halbuki) onlar kuvvetçe sizden daha yamandı, malları, evlâdları daha çokdu. (Bu dünyâdaki) nasıybleri kadar (zevkden) fâidelenmek istediler. İşte sizden evvelkiler nasıl öyle nasıyblerince yaşamak istedilerse siz de yine kısmetinizce (zevkden) fâide aradınız. Siz de (o batağa) dalanlar gibi daldınız. Onların dünyâda da, âhiretde de yapdıkları boşa gitdi. İşte bunlar da husran içinde kalanların ta kendileridir.
Hayrat Neşriyat = (Ey münâfıklar! Siz de) sizden öncekiler gibisiniz; (hâlbuki onlar) kuvvetçe sizden daha şiddetli, mallar ve çocuklar cihetiyle daha çok idiler. Böylece (onlar dünyadan) kendi nasibleriyle faydalanmak istediler; sizden öncekiler kendi paylarına düşenle nasıl zevk sürmek istedilerse, artık siz de kendi kısmetinizle faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi (siz de o batağa) daldınız. İşte onlar dünya ve âhirette amelleri boşa gidenlerdir. Ve yine onlar gerçekten hüsrâna uğrayanlardır.
İbni Kesir = Sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvet bakımından sizden daha yaman, mallar ve çocuklar bakımından çoktular. Onlar hisselerince bundan faydalandılar. Sizden öncekiler hisselerince faydalandıkları gibi, siz de hissenizce ondan faydalandınız ve onların daldığı gibi siz de daldınız. İşte onların yaptıkları dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar, hüsrana uğrayanların kendileridir.
Kadri Çelik = Sizden önceki (münafık ve kâfir) kimseler gibi (hareket etmektesiniz). Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çok idiler. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlandıkları gibi kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünyaya) dalanlar gibi (dünyaya) daldınız. İşte onların dünya ve ahirette bütün amelleri boşa çıkmıştır. İşte onlar hüsrana uğrayanlardır.
Muhammed Esed = (Onlara de ki: "sizler de) sizden önce yaşayıp gitmiş (münafık) kimseler gibisiniz. Onlar kuvvetçe sizden daha güçlü, servetçe daha zengin ve sayıca daha kalabalıktılar; onlar (bu dünyadan) kendi paylarını aldılar; siz de kendi payınızı alıp yararlandınız; tıpkı sizden öncekilerin kendi paylarını aldıkları gibi: Ve işte siz de, tıpkı onlar gibi, çürük ve asılsız davalara dalıp gittiniz. (Geçmişte de, gelecekte de) işte bu tür kimselerdir, yapıp ettikleri bu dünya hayatında da öte dünyada da boşa gitmiş olanlar; ve işte böyleleridir, kaybedenler!
Mustafa İslamoğlu = (De ki onlara): "(Siz de) tıpkı sizden önceki (ikiyüzlüler) gibisiniz. Onlar kuvvet bakımından sizden daha güçlüydüler, servet ve sayıca daha fazlaydılar; fakat bu dünyadan paylarına düşenle safa sürmeyi seçtiler; siz de kendi payınıza düşenle safa sürmeyi seçtiniz; tıpkı sizden öncekilerin kendi paylarına düşenle safa sürmeyi seçtikleri gibi: sonunda siz de aynı onlar gibi batılın bataklığına saplandınız. Önünde de sonunda da, bu tür kimselerin çabaları boşa gidecektir; sonunda kaybedecek olan da bunlardır.
Ömer Nasuhi Bilmen = (Ey münafıklar!) Siz de evvelkiler gibi ki, onlar sizden kuvvetçe daha şiddetli idiler ve emval ve evlatça daha ziyâde idiler. Artık onlar kendi nâsipleriyle faidelendiler. Siz de kendi nâsibinizle faidelenmek istediniz, o sizden evvelkilerin kendi nâsipleriyle faidelendikleri gibi ve siz de bâtıla dalanlar gibi dalıverdiniz. İşte onların amelleri dünyada ve ahirette bâtıl oldu ve işte ziyana uğramış olanlar da onlardır.
Ömer Öngüt = Siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce (batağa) dalanlar gibi (batağa) daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.
Şaban Piriş = Sizden daha kuvvetli malları ve evlatları daha çok olanlar gibi... Nasipleri kadar yaşadılar. Siz, öncekilerin nasiplerinden istifade ettikleri gibi siz de nasibinize düşenden yararlandınız. Onların daldıkları gibi siz de daldınız. İşte bunlar dünyada ve ahirette yaptıkları boşa gidenlerdir. İşte bunlar mahvolanlardır.
Sadık Türkmen = (ey münafıklar!) Siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi, siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi siz de daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
Seyyid Kutub = Ey münafıklar, siz de sizden önce yaşamış ve sizden daha güçlü, daha zengin ve daha çok sayıda çocuklu olup paylarına düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapılan kimseler gibi davrandınız, bu kimseler nasıl paylarına düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapıldılar ise, siz de öylece payınıza düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapıldınız, vaktiyle eğriliğe dalanlar gibi siz de eğriliğe daldınız. Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş kimselerdir. Onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir.
Suat Yıldırım = Ey münafıklar! Sizin durumunuz tıpkı sizden önce helâk olan ümmetlerin durumuna benzer. Üstelik onlar kuvvetçe sizden daha güçlü olup, malları daha fazla, evlatları daha çoktu. Onlar bu dünyadaki nasipleri kadar zevk almak istediler. İşte sizden öncekiler nasıl öyle nasiplerince yaşamak istedilerse, siz de yine kısmetinizce zevk almak istediniz. Siz de o batağa dalanlar gibi daldınız. Onların yaptıkları işler, hem dünyada hem de âhirette boşa gitti. İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileri oldular.
Süleyman Ateş = (Siz de), sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar kuvvetçe sizden daha yaman, mal ve evlâdça sizden daha çok idiler. Onlar, (dünyâ malından) kendi paylarına düşenle zevklerine baktılar, sizden öncekilerin, (dünyâdan) kendi paylarına düşenle zevklerine baktıkları gibi, siz de kendi payınıza düşenle zevkinize baktınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de(bâtıla) daldınız. Onlar, eylemleri, dünyâ ve âhirette boşa gitmiş kimselerdir ve ziyana uğrayanlar da onlardır.
Tefhim-ul Kuran = Sizden önceki (münafıklar ve kâfirler) gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından daha güçlü, mal ve çocuklar bakımından daha çoktular. Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar; siz de, sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız ve siz de (dünya ve zevke) dalanlar gibi daldınız. İşte onların dünyada ahirette bütün yapıp ettikleri (amelleri) boşa çıkmıştır ve işte onlar kayba uğrayanlardır.
Ümit Şimşek = Siz de, ey münafıklar, sizden öncekiler gibisiniz. Hattâ onlar daha da güçlüydüler; malları ve evlâtları daha fazlaydı. Nihayet onlar bu dünyadan nasiplerini aldılar. Sizden öncekiler nasıl nasiplerini aldılarsa, siz de öylece nasibinizi aldınız ve o batağa dalanlar gibi siz de daldınız. Öylelerinin yaptıkları dünyada da, âhirette de boşa çıkmıştır. Onlar hüsrana düşenlerin tâ kendileridir.
Yaşar Nuri Öztürk = Tıpkı sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvetçe sizden daha zorlu, mallar ve çocuklar bakımından daha zengindiler. Kendi nasipleriyle zevk sürdüler. Siz de kendi payınıza düşenle zevk sürdünüz. Tıpkı sizden öncekilerin kendi nasipleriyle zevklendikleri gibi. Tıpkı onların dalıp gittiği gibi siz de dalıp gittiniz. İşte böylelerinin amelleri dünyada da âhirette de boşa çıkmıştır. İşte böyleleri hüsrana batmıştır.
İskender Ali Mihr = Sizden önceki kimseler gibisiniz. Kuvvet olarak, mal ve evlât olarak daha çoktular, sizden daha kuvvetli idiler (oldular). Böylece nasipleri kadar faydalandılar (metalandılar), sizden önceki kimselerin kendi nasipleri kadar faydalandığı gibi siz de nasibiniz kadar faydalandınız. Ve (dünya metaına) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onlar, onların amelleri heba oldu (boşa gitti). İşte onlar, hüsrana uğrayanlardır.
İlyas Yorulmaz = Sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlatça sizden daha zengin olanlar, paylarına düştüğü kadarını geçimlik olarak elde ettiler. Sizden öncekilerin paylarına düşeni elde ettikleri gibi, sizde kendi payınıza düşen kadarını geçimlik olarak elde ettiniz. Sonra faydasız şeylerle uğraşanlar gibi, sizde boş ve faydasız şeylerle vakit geçirdiniz. İşte böyle yapanların dünya hayatında yaptıkları, hem bu dünyada, hemde ahirette boşa gitmiştir. Ziyana uğrayanlar işte bunlardır.