وَلَقَدْ مَكَّنَّاهُمْ فِيمَا إِن مَّكَّنَّاكُمْ فِيهِ وَجَعَلْنَا لَهُمْ سَمْعًا وَأَبْصَارًا وَأَفْئِدَةً فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ سَمْعُهُمْ وَلَا أَبْصَارُهُمْ وَلَا أَفْئِدَتُهُم مِّن شَيْءٍ إِذْ كَانُوا يَجْحَدُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِؤُون
Ve lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’an ve ebsâren ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum ve lâ ef’idetuhum min şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
ve lekad | : ve andolsun ki |
mekkennâ-hum | : onlara imkân (tasarruf hakkı ve kudret) verdik |
fî mâ | : şeyin içinde |
in | : eğer |
mekken-nâ-kum | : size imkân (tasarruf hakkı ve kudret) verdik |
fî hi | : onun içinde |
ve cealnâ | : ve biz kıldık, verdik |
lehum | : onlara |
sem’an | : işitme hassası |
ve ebsâren | : ve görme hassası |
ve ef’ideten | : ve fuad hassası |
fe mâ agnâ | : kâfi gelmedi, müstağni kılmadı |
an-hum | : onlardan |
sem’u-hum | : onların işitme hassası |
ve lâ ebsâru-hum | : ve ne de görme hassası |
ve lâ ef’idetu-hum | : ve ne de fuad hassası |
min şey’in | : bir şey |
iz kânû | : oldukları zaman |
yechadûne | : bilerek inkâr ettiler |
bi âyâti allâhi | : Allah’ın âyetleri ile |
ve hâka | : ve kuşattı, sardı, isabet etti |
bi-him | : onları |
mâ | : şey |
kânû | : oldular |
bi hî | : onunla |
yestehziûne | : alay ettiler |
Diyanet İşleri = Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı.
Abdulbaki Gölpınarlı = Ve andolsun ki biz onlara, size vermediğimiz gücü kuvveti vermiştik ve onlara kulak, göz ve gönül vermiştik; derken Allah'ın delillerini, bile bile inkâr ettikleri zaman onlara gelen azâbı, ne kulakları menedebilmişti ve ne gözleri ve ne gönülleri ve alay ettikleri, başlarına gelmişti.
Abdullah Parlıyan = Onlara size vermediğimiz servet ve kuvveti vermiştik ve onlara da kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr ettikleri için kulakları, gözleri ve kalpleri hiçbir işe yaramadı ve alaya aldıkları azap onları kuşatıverdi.
Adem Uğur = Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
Ahmed Hulusi = Andolsun ki, size vermediğimiz imkânları onlara verdik. . . Onlara kulaklar, gözler ve hakikati kavrayacak kalpler oluşturduk. . . Bile bile Allâh'ın işaretlerini inkâr etmeleri yüzünden; onların ne kulakları, ne gözleri ve ne de FUADLARı (Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar - beyne kopyalanmış kalp nöronları) onlardan bir şey savmadı! Alay etmekte oldukları şey onları ihâta etti!
Ahmet Tekin = Andolsun, onlara, size vermediğimiz imkân, kudret, iktidar, servet ve itibar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler, akıllar ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri, kalpleri ve akılları onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şeyin gücü kendilerini sarıverdi, işlerini bitirdi.
Ahmet Varol = Andolsun ki, onlara size vermediğimiz imkanları vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve gönüller verdik. Ancak kulakları, gözleri ve gönülleri kendilerine bir şey sağlamadı. Çünkü onlar bile bile Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Alaya aldıkları şey kendilerini kuşatıverdi.
Ali Bulaç = Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkanlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp kuşattı.
Ali Fikri Yavuz = And olsun ki, biz onlara (mal ve kuvvetten ibaret) öyle şeyler vermiştik ki, size o kuvvet ve iktidarı vermemişizdir. Hem (bu nimeti anlasınlar diye) kendilerine kulak, gözler ve kalbler vermiştik. Fakat ne onların kulağı, ne gözleri, ne de kalbleri kendilerine bir fayda vermedi; çünkü Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. O istihza ettikleri azab da kendilerini kuşatıverdi.
Ali Ünal = Gerçekten onlara size vermediğimiz imkânları vermiştik; ayrıca, (size nasıl bahşetmişsek) onlara da işitme duyusu, gözler ve iç idrak lâtifeleri bahşetmiştik. Fakat âyetlerimiz karşısında bile bile inkârda diretip de, alaya aldıkları o (azap gerçeği) kendilerini çepeçevre sarıverince ne işitme duyuları, ne gözleri, ne de iç idrak lâtifeleri kendilerine en küçük bir fayda vermedi.
Bayraktar Bayraklı = Andolsun ki, onlara, size vermediğimiz imkanları sağlamıştık. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıverdi.
Bekir Sadak = Ey Mekke'li putperestler! And olsun ki onlari, sizi yerlestirmedigimiz yerlere yerlestirmistik. Onlara kulaklar, gozler ve kalbler vermistik; ama kulaklari, gozleri ve kalbleri onlara bir fayda saglamadi, zira, Allah'in ayetlerini bile bile inkar ediyorlardi, alaya aldiklari seyler onlari kusatip yokediverdi. *
Celal Yıldırım = And olsun ki, biz onları, sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiş, kendilerine kulaklar, gözler, gönüller vermiştik; fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlara bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah'ın âyetlerini bile bile inâdla inkâr ediyorlardı. Alaya alıp eğlendikleri şeyler onları kuşattı.
Cemal Külünkoğlu = Yemin olsun ki, biz onlara, size vermediğimiz imkân ve kuvveti vermiştik, kulaklar, gözler ve gönüller lütfetmiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Neticede alaya aldıkları o azap kendilerini her taraftan sarıverdi.
Diyanet İşleri (eski) = And olsun ki onlara, size vermediğimiz servet ve imkanı vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik; ama kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı, zira, Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı, alaya aldıkları şeyler onları kuşatıp yokediverdi.
Diyanet Vakfi = Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
Edip Yüksel = Sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik onları. Onlara işitme ve görme duyuları ile beyinler vermiştik. ALLAH'ın ayet ve mucizelerini bile bile inkar ettikleri için ne işitme, ne görme duyuları ve ne de beyinleri onlara hiç bir yarar sağlamadı. Alaya aldıkları şeyler kendilerini çepeçevre kuşatıverdi.
Elmalılı Hamdi Yazır = Yemîn ile söylerim: doğrusu biz onlara öyle şeyler vermiş idik ki size o kuvvet ve mükneti vermemişizdir, hem kendileri için kulak ve gözler, gönüller yapmış idik ki ne kulakları, ne gözleri, ne gönülleri kendilerine bir faide vermedi, zira Allahın âyetlerini inkâr ediyorlardı, o istihza ettikleri şey de kendilerini kuşatıverdi
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Andolsun ki, Biz onlara, size vermediğimiz güç ve imkanları vermiştik. Onlar için kulaklar, gözler ve gönüller yapmıştık, ama ne kulakları, ne gözleri ve ne de gönülleri kendilerine bir fayda sağladı. Çünkü Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlardı. O alay ettikleri şey de kendilerini kuşatıverdi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşattı.
Gültekin Onan = Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkanlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duyularını) ve yürekler (efideten) verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne yürekleri (efidetühüm) kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Tanrı'nın ayetlerini inkar ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey onları sarıp kuşattı.
Harun Yıldırım = Andolsun ki size vermediğimiz imkanları onlara vermiş idik. Onlara işitme, görme ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar Allah’ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Alay ede geldikleri şey, onları çepeçevre kuşattı.
Hasan Basri Çantay = Andolsun ki size bile vermediğiniz imkânlardan (cihetlerden) biz onlara (nice) kudret vermişdik. Onlara kulak (lar), gözler, gönüller de vermişdik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne gönülleri onlara hiçbir şeyle fâide vermedi. Çünkü onlar Allahın âyetlerini bilerek inkâr ediyorlardı. (Nihayet) istihza edegeldikleri şey çepçevre kendilerini kuşatıverdi.
Hayrat Neşriyat = And olsun ki, size kendisi hakkında imkânlar vermediğimiz hususlarda, onlara imkân vermiştik; onlara da kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de kalbleri onlara hiçbir şeyden fayda vermedi. Çünki Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı da (sonunda) kendisiyle alay etmekte oldukları (azab) onları kuşatıverdi.
İbni Kesir = Andolsun ki; onları, sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiştik. Ve kendilerine kulaklar, gözler ve kalbler vermiştik. Ne var ki; kulakları, gözleri ve kalbleri onlara bir fayda sağlamadı. Çünkü onlar; Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. Sonunda onları alay ettikleri şey kuşatıverdi.
Kadri Çelik = Şüphesiz biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde yerleşik kıldık ve onlara kulaklar, gözler ve kalpler verdik. Ama kulakları, gözleri ve kalpleri onlara herhangi bir şey sağlamadı. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp kuşattı.
Muhammed Esed = Ama (ey sonraki dönemin insanları;) Biz size sağlamadığımız bir emniyet içinde onları yerleştirmiş ve kendilerine kulaklar, gözler ve (kavrayan) kalpler bahşetmiştik; ama Allah'ın mesajlarını reddetmeye devam ettikleri için ne kulakları, ne gözleri ne de kalpleri onlara bir fayda sağlamadı; ve (sonunda) alay ettikleri şey tarafından kuşatılıp alt edildiler.
Mustafa İslamoğlu = Doğrusu onlara orada, size burada vermediğimiz kadar güç ve kudret vermiştik. Onların da işitme, görme ve akletme yetileri başlarından belayı savmaya yetmedi; çünkü onlar Allah'ın mesajlarını bile bile inkar etmiştiler: nihayet alay ettikleri şey onları çepeçevre kuşatıp yok etti.
Ömer Nasuhi Bilmen = Andolsun ki, onları öyle bir şeyde temkin etmiş idik ki, sizi onda temkin etmiş olmadık ve onlar için kulak ve gözler ve kalbler vermiştik. Fakat onlara ne işitmeleri ve ne gözleri ve ne de kalbleri bir şeyden fâidebahş olmadı. Çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı ve onları kendisiyle istihzâ eder oldukları şey kuşatıverdi.
Ömer Öngüt = Andolsun ki onlara size vermediğimizi vermiş, (onları sizi yerleştirmediğimiz yerlere yerleştirmiş)tik. Kendilerine kulaklar, gözler ve gönüller vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri onlara bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah'ın âyetlerini inatla inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
Şaban Piriş = Onları, size vermediğimiz şeylerle güçlendirmiştik. Onlara, kulak, göz ve kalbler vermiştik. Fakat, kulakları, gözleri ve kalpleri onlara fayda vermedi. Zira Allah’ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı ve kendisiyle alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.
Sadık Türkmen = Ant olsun, onlara size vermediğimiz güç ve servet vermiştik. Onlar için kulaklar, gözler ve gönüller kılmıştık. Ancak ne kulakları, ne gözleri ve ne de gönülleri kendilerine hiçbir şekilde fayda sağlamadı. Çünkü onlar, Allah’ın ayetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Ve kendisiyle alay edip durdukları şey onları kuşatıverdi!
Seyyid Kutub = Onlara size vermediğimiz servet ve kuvvet vermiştik, onlara kulaklar, gözler ve gönüller yaratmıştık. Fakat ne kulakları ne gözleri ne de gönülleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Zira düşünüp ibret almıyorlardı, tersine bile bile Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar. Ve alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıverdi.
Suat Yıldırım = Gerçekten, Biz onlara, size vermediğimiz imkânlar vermiştik. Kulaklar, gözler ve gönüller lütfetmiştik kendilerine. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri kendilerine hiçbir fayda vermedi.Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini bile bile, inatla inkâr ediyorlardı. Neticede alaya aldıkları o azap kendilerini her taraftan sarıverdi.
Süleyman Ateş = Onlara size vermediğimiz servet ve kuvveti vermiştik, onlara kulaklar, gözler ve gönüller yaratmıştık. Fakat ne kulakları, ne gözleri ne de gönülleri kendilerine bir yarar sağladı. Zira (düşünüp ibret almıyorlar, tersine) bile bile Allâh'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi.
Tefhim-ul Kuran = Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkânlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duygularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı; Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp kuşattı.
Ümit Şimşek = And olsun, size vermediğimiz imkânları Biz onlara vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler de vermiştik. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de kalpleri bir işe yaramadı; çünkü Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Sonunda, alay edip durdukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi.
Yaşar Nuri Öztürk = Yemin olsun, onlara, size vermediğimiz imkân ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturmuştuk. Fakat, işitme güçleri de gözleri de gönülleri de kendilerine hiçbir yarar sağlamadı/kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı; çünkü ayetlerimize karşı direniyorlardı. Ve alaya aldıkları şey, onları kuşatıp sardı.
İskender Ali Mihr = Ve andolsun ki Biz, onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve onlara işitme, görme hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme hassaları onlara fayda sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey sağlamadı. Allah’ın âyetlerini bilerek inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
İlyas Yorulmaz = Sizi yerleştirdiğimiz mekânlara daha önceden onları yerleştirmiştik ve onlara kulak göz ve kalp vermiştik. Ancak Allah’ın ayetlerini yalanladıkları zaman, kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir yarar sağlamadı. Alay ettikleri şeyler başlarına geliverdi.