وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِن تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَث ذَّلِكَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا فَاقْصُصِ الْقَصَصَ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Ve lev şi’nâ le rafa’nâhu bihâ ve lâkinnehû ahlede ilâl ardı vettebea hevâhu, fe meseluhu ke meselil kelb(kelbi), in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhu yelhes, zâlike meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, faksusil kasasa leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne).
ve lev | : ve eğer, şayet |
şi’nâ | : biz diledik |
le rafa’nâ-hu | : mutlaka, elbette onu yükselttik (yükseltirdik) |
bi-hâ | : onunla |
ve lâkinne-hu | : ve fakat o |
ahlede | : meyletti |
ilâ el ardı | : arza, dünyaya |
ve ittebea | : ve tâbi oldu, uydu |
hevâ-hu | : hevasına, nefsinin afetlerine |
fe meselu-hu | : böylece, artık onun durumu, hali |
ke meseli el kelbi | : köpeğin misali, durumu, hali gibi |
in | : eğer, olsa |
tahmil | : hamle yaparsın |
aleyhi | : ona |
yelhes | : solur |
ev | : veya, ya da, olsa da |
tetruk-hu | : onu kendi haline terk edersin, bırakırsın |
yelhes | : solur |
zâlike | : o, işte o, işte böyle |
meselu el kavmi ellezîne | : o kavmin hali ki onlar |
kezzebû | : yalanladılar |
bi âyâti-nâ | : âyetlerimizi |
faksusil kasasa(fe uksusi el kasasa) | : artık bu kısası anlat |
lealle-hum | : umulur ki böylece onlar |
yetefekkerûne | : tefekkür ederler |
Diyanet İşleri = Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.
Abdulbaki Gölpınarlı = Dileseydik onu, delillerimizle yüceltirdik, fakat o, yeryüzüne sarıldı ve kendi isteğine uydu. O tıpkı köpeğe benzer; üstüne varıp kovsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte bu hal, delillerimizi yalanlayan topluluğun haline benzer; sen geçmişlerin hallerini anlat onlara da belki iyice bir düşünürler.
Abdullah Parlıyan = Şimdi biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir üstün kılardık; fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan böyle kimsenin durumu, kışkırtılan bir köpeğin durumu gibidir. Öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da… Bizim ayetlerimizi yalanlamaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse bu olayı onlara nakledip anlat ki, belki derin derin düşünürler.
Adem Uğur = Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.
Ahmed Hulusi = Eğer dileseydik, onu bu işaretlerle yükseltirdik. . . Fakat o arza (bedenselliğe) yerleşti ve boş asılsız dürtülerine tabi oldu! Artık onun meseli şu köpeğin meseli gibidir: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, terketsen de dilini sarkıtıp solur. . . İşte işaretlerimizi yalanlayan topluluk, buna benzer! (Sen bu) kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.
Ahmet Tekin = Sünnetimiz, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olsaydı, elbette onu bu âyetlerimiz sayesinde yüksek mevkilere getirirdik. Fakat o, dünyada ebedîleşeceğini zannederek, mala ve zevke düşkünlüğü saplantı haline getirdi. Şahsî arzu ve ihtiraslarının peşine düştü. Onun ibret verici hali, tıpkı köpeğin haline benzer. Sen onun üstüne varsan da havlayarak saldırır, kendi haline bıraksan da havlayarak saldırır. Âyetlerimizi yalanlayan kavimler de aynen böyledir. Bu tür kıssaları iyice anlat. Düşünmelerine vesile olur.
Ahmet Varol = Biz dileseydik onu onlarla (o ayetlerle) yükseltirdik. Ancak o kendisini yeryüzünde sonsuza kadar kalacak sandı ve arzularına uydu. Onun durumu üstüne varsan da soluyan, kendi haline bıraksan da soluyan bir köpeğin durumuna benzer. Bu kıssayı anlat, olur ki düşünürler.
Ali Bulaç = Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler.
Ali Fikri Yavuz = Eğer dileseydik, o kimseyi, bu âyetlerle iyiler derecesine yükseltirdik. Fakat o, aşağılığa saplandı ve hevâsına uydu. İşte bunun hâli, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (bayağılık ve ızdıraptan kurtulamaz.) Âyetlerimizi yalanlıyanların hali işte böyledir. (Ey Rasûlüm) sen hâdiseyi kâfirlere anlat. Olur ki gereği gibi düşünürler.
Ali Ünal = Eğer (iradesiyle yaptığı tercihin rağmına) dilemiş olsaydık, hiç şüphesiz onu âyetlerimiz sayesinde (imanın sağladığı insanî kemalât semasına doğru) yükseltirdik; fakat o, yere çakılıp kalmayı tercih etti ve kendi hevasına uydu. Onun hali köpeğin haline benzer ki, üzerine varıp da uzaklaştırmak için kendisine bir şey atsan, acaba bir kemik midir diye seğirtir ve dili dışarıda solur; kendi haline bırakıp bir şey yapmasan, yine kemik peşinde yanına sokulur ve dili dışarıda solur. İşte, âyetlerimizi yalanlayan bir topluluğun hali böyledir. (Ey Rasûlüm!) Böyle ders ve ibret verici bir kıssayı anlat ki, belki tefekkür melekeleri harekete geçer.
Bayraktar Bayraklı = İnsanı âyetlerimizle yüceltmeyi diledik. Ama o yere çakılı kaldı, arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan da... Âyetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikâyeyi anlat ki, düşünsünler.
Bekir Sadak = Dileseydik, onu ayetlerimizle ustun kilardik; fakat o, dunyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, ustune varsan da, kendi haline biraksan da, dilini sarkitip soluyan kopegin durumu gibidir. Iste ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali boyledir. Sen onlara bu kissayi anlat, belki uzerinde dusunurler.
Celal Yıldırım = Dileseydik onu âyetlerimizle yükseltir (kadrini yüce kılar)dık; ne var ki o maddeye yönelip aşağılığa bağlı kalmayı (tercih etti), hevesine uydu. Onun hali ve tutumu, üzerine varsan da kendi durumuna bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin haline benzer. İşte bu âyetlerimizi yalanlayan topluluğun misâlidir. Artık sen olayı onlara nakledip anlat, olur ki düşünürler.
Cemal Külünkoğlu = Eğer biz dileseydik, onu bu ayetler sayesinde yükseltirdik. Ama o yere saplandı, arzu ve isteklerine uydu. Onun durumu; üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek olan haberi onlara aktar. Umulur ki düşünürler.
Diyanet İşleri (eski) = Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.
Diyanet Vakfi = Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler.
Edip Yüksel = Dileseydik onu ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o, toprağa yapışmakta direndi ve hevesinin ardına takıldı. Onun durumu, üstüne varsan da bıraksan da dili dışarda soluyan huysuz bir köpeğin durumuna benzer. Ayetlerimizi yalanlayan toplulukların durumu işte böyledir. Bu olayı aktar, olur ki düşünürler.
Elmalılı Hamdi Yazır = Eğer dilese idik biz, onu o âyetlerle yükseltirdik ve lâkin o, yere (alçaklığa) saplandı ve hevasının ardına düştü, artık onun meseli o köpeğin meseline benzer: üzerine varsan dilini salar solur, bıraksan yine dilini salar solur; bu işte âyetlerimizi tekzib eden o kavmin meseli, kıssayı kendilerine bir nakl eyle, gerektir ki bir düşünürler
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Eğer dileseydik Biz onu ayetlerle yükseltirdik, fakat o, yere alçaklığa saplandı ve hevasının ardına düştü. Artık onun hali, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan dilini sarkıtıp solur, bıraksan yine dilini sarkıtıp solur. İşte böyledir ayetlerimizi inkar eden o kimselerin durumu; kıssayı kendilerine bir naklet, belki biraz düşünürler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Ve eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hali o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler.
Gültekin Onan = Eğer biz dileseydik, onu bununla (ayetlerimizle) yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar ki düşünsünler (yetefekkerun).
Harun Yıldırım = Biz dileseydik onu bunlarla yükseltirdik, ama o yere meyletti de hevasına uydu. Onun durumu o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da solur. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu işte budur. O halde sen kıssayı anlat, umulur ki iyice düşünürler.
Hasan Basri Çantay = Eğer dileseydik onu bu (âyetler) le yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı, hevâsına uydu. Artık onun sıfatı o köpeğin haali gibidir ki üstüne varsan dilini sarkıtıb solur, yahud kendi haaline bıraksan yine dilini uzatıb solur. İşte âyetlerimizi yalan sayanlar güruhunun sıfatı budur. Artık sen (Habîbim) kıssayı (onlara) anlat. Belki iyice düşünürler.
Hayrat Neşriyat = Hâlbuki dileseydik onu onlarla (verdiğimiz âyetlerle) elbette yükseltirdik; fakat o, dünyaya meyletti ve nefsinin arzusuna uydu. İşte onun misâli, köpeğin misâli gibidir! Üzerine varsan da dilini çıkarıp solur, onu bıraksan da dilini çıkarıp solur! İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin misâli budur! Artık bu kıssayı (onlara) anlat; tâ ki düşünsünler.
İbni Kesir = Dileseydik onu, bununla yükseltirdik. Fakat o; yere saplandı ve hevesine uydu. Artık onun hali; o köpeğin hali gibidir ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin hali böyledir. Sen, kıssayı anlat. Belki düşünürler.
Kadri Çelik = Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, yere çakılıp kaldı ve de hevesine uydu. Onun örneği, üstüne varsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin örneği gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, umulur ki düşünürler.
Muhammed Esed = İmdi, Biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler.
Mustafa İslamoğlu = Ki, eğer Biz isteseydik onu mesajlarımızla yüceltirdik, ne ki o dünyaya sarıldı ve ihtirasının peşine düştü. İşte bu yüzden böyle birinin durumu, üstüne varsan da kendi haline bıraksan da hırlayıp duran köpeğe benzer. Mesajlarımızı yalanlamaya kalkanların durumu işte böyledir. Şu halde bu kıssaları aktar, belki üzerinde düşünürler.
Ömer Nasuhi Bilmen = Ve eğer Biz dileseydik onu o âyetler ile yükseltirdik. Fakat o dünyaya meyletti ve hevâsına tâbi oldu. Artık onun meseli, o köpeğin meseli gibidir ki, üstüne varırsan dilini çıkarır solur veya terketsen yine dilini uzatır solur. İşte bu, âyetlerimizi tekzîp eden kavmin meselidir. Artık sen kıssaları hikaye et, belki onlar düşünüverirler.
Ömer Öngüt = Dileseydik elbette onu bu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünüp ibret alırlar.
Şaban Piriş = Dileseydik onu ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o yeryüzünü ebedi zannetti, heveslerine tabi oldu. Onun misali, üzerine yürüsen de kendi haline bıraksan da dilini çıkartıp soluyan köpeğe benzer. Ayetlerimizi yalanlayan kavmin misali budur. Hikayeyi onlara anlat umulur ki düşünürler.
Sadık Türkmen = Hak eden/lâyık olsaydı, bunlarla onu yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve ihtirasının/hevasının peşine takıldı. Onun hali, köpeğin hali gibidir; üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu terkedip kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte, ayetlerimizi yalan sayan topluluğun durumu böyledir. Bu kıssayı anlat, belki düşünüp öğüt alırlar!
Seyyid Kutub = Eğer dileseydik bu ayetler aracılığı ile onun düzeyini yükseltirdik, fakat o yere saplandı kaldı. Onun durumu üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp hırlayarak soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu hikâyeyi onlara anlat, ola ki, üzerinde düşünürler.
Suat Yıldırım = (175-176) Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âyetlerimizi yalan sayan kimselerin misalidir. Sen olayı onlara anlat, olur ki düşünüp kendilerine çekidüzen verirler.
Süleyman Ateş = Dileseydik elbette onu o âyetlerle yükseltirdik, fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür(öğüt alır)lar.
Tefhim-ul Kuran = Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek olan haberi onlara aktar. Umulur ki düşünürler.
Ümit Şimşek = Dileseydik, onu âyetlerimizle yüceltirdik. Lâkin o yere saplandı ve heveslerinin peşine düştü. Onun hali köpeğinki gibidir: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da yine dilini çıkarıp solur. Âyetlerimizi yalanlayan topluluğun hali işte budur. Bu kıssaları onlara anlat ki üzerinde düşünsünler.
Yaşar Nuri Öztürk = Dileseydik onu, o ayetlerle yüceltirdik. Ama o, yere saplandı, iğreti arzularına uydu. Onun durumu şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan dilini sarkıtarak solur, kendi haline bıraksan dilini sarkıtarak solur. Ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği işte budur. Bu hikayeyi anlat ki düşünüp taşınabilsinler.
İskender Ali Mihr = Ve şâyet dileseydik onu, onunla (âyetlerimizle) elbette yükseltirdik. Ve fakat o dünyaya meyletti ve hevasına (nefsinin afetlerine) tâbî oldu. Artık onun hali, köpeğin hali gibidir ki; onunla ilgilensen de solur, onu terketsen de (kendi haline bıraksan da) solur. Âyetlerimizi yalanlayan kavmin hali işte böyledir. Artık bu kısası anlat, böylece onlar tefekkür ederler.
İlyas Yorulmaz = Biz dileseydik onun şanını verdiğimiz ayetler ile yüceltirdik. Ancak o, yeryüzünde ölümsüz olmak isteyerek arzularına uymuştu. Onun misali, üzerine yürüsen de, yürümesen de dilini çıkartarak soluyan köpeğin durumu gibidir. Ayetlerimizi yalanlayan topluluğun misali de böyledir. Artık bu kıssayı anlat, belki düşünürler.