Önceki Ayet Sonraki Ayet  
12. Sûre Yûsuf/15

 فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِ وَأَجْمَعُواْ أَن يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ

  Fe lemmâ zehebû bihî ve ecmeû en yec’alûhu fî gayâbetil cubb(cubbi), ve evhaynâ ileyhi le tunebbiennehum bi emrihim hâzâ ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).

Kelime Karşılaştırma
fe lemmâ : böylece, bundan sonra, olduğu zaman
zehebû bi-hî : onu götürdüler (onunla gittiler)
ve ecmeû : ve topluca, toplu olarak, hep beraber
en yec’alû-hu : onu kılmak için (bırakmak için)
: içinde, içine
gayâbet : dip, derinlik
el cubbi : kuyu
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
ileyhi : ona
le tunebbienne-hum : mutlaka onlara haber vereceksin, anlatacaksın
bi emri-him : onların yaptıklarını, onların işini
hâzâ : bu
ve hum : ve onlar
lâ yeş’urûne : farkında değiller
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de ona, “Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Sonucu onu götürüp kuyuya atmaya hep berâber karar verdikleri zaman ona, andolsun ki farkında bile olmadıkları bir anda şu yaptıklarını haber vereceksin onlara diye vahyetmiştik.

 Abdullah Parlıyan = Ne zaman ki, Yûsuf'u alıp götürdüler ve toplanıp onu, kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz de ona: “Andolsun ki, sen bir gün onların bu yaptıklarını, kendilerine farkına varmadıkları bir sırada, haber verceksin” diye vahyettik.

 Adem Uğur = Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusufa: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.

 Ahmed Hulusi = Nihayet Onu alıp götürdüler ve Onu kuyunun dibinde bırakmaya karar verdiler. . . Biz de Ona: "Andolsun ki, onların seni tanımadıkları bir ortamda, yaptıklarını yüzlerine vuracaksın!" diye vahyettik.

 Ahmet Tekin = Onu götürüp, suyu çekilmek üzere olan bir kuyuya atmaya birlikte karar verdikleri zaman biz Yûsuf’a:'Andolsun ki, sen onların bu planlarını, onlar farkında değillerken, kendilerine haber vereceksin' diye vahyettik.

 Ahmet Varol = Sonuçda onu götürdüklerinde ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdiklerinde biz de ona: 'Andolsun sen, onların bu işlerini farkında olmayacakları bir sırada kendilerine bildireceksin' diye vahyettik.

 Ali Bulaç = Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, biz ona (şöyle) vahyettik: "Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin."

 Ali Fikri Yavuz = Nihayet kardeşleri, Yûsuf’u alıp götürünce, onu kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Biz de Yûsuf’a şöyle vahyettik: “- Muhakkak sen onlara, hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin.”

 Ali Ünal = Derken, (babalarını razı edip) Yusuf’u yanlarında götürdüler ve O’nu kuyunun derinliklerine bırakma üzerinde mutabakata vardılar. (O, kuyunun dibinde iken) kendisine şöyle vahyettik: “Hiç şüphen olmasın ki, bir gün gelecek ve bu yaptıklarını hiç beklemedikleri ve olupbitenin fakında olmadıkları bir anda onlara hatırlatacaksın.”

 Bayraktar Bayraklı = Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yûsuf'a, “Andolsun ki sen onların bu işlerini, onlar farkına varmadan kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik.

 Bekir Sadak = Yusuf'u goturup bir kuyunun derinliklerine birakmayi kararlastirdilar. Biz ona, kardeslerinin bu islerini kendileri farkina varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.

 Celal Yıldırım = Ne vakit ki Yûsuf'u alıp götürdüler ve toplanıp onu kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdılar; biz de ona, «And olsun ki, sen (bir gün) onların bu yaptıklarını kendilerine, farkına varmadıkları bir halde haber vereceksin!» diye vahyettik.

 Cemal Külünkoğlu = Nihayet kardeşleri onu götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz Yusuf'a: “Andolsun ki, gün gelecek sen, onların bu yaptıklarını (senin kim olduğunu) kavrayamayacakları bir anda kendilerine hatırlatacaksın!” diye vahyettik.

 Diyanet İşleri (eski) = Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.

 Diyanet Vakfi = Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin) farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.

 Edip Yüksel = Onu götürdükleri ve kuyunun dibine atmak için topluca karar verdikleri sırada biz ona: '(Üzülme) Onların bu yaptıklarını, hiç farkında olmayacakları bir anda onlara anlatacaksın,' diye vahyettik

 Elmalılı Hamdi Yazır = Bunun üzerine vaktâ ki onu götürdüler ve kuyunun dibine koymağa karar verdiler, biz de ona şöyle vahyettik, kasem olsun ki sen onlara hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Yusuf'u alıp götürdükleri ve onu kuyunun dibine koymaya karar verdikleri zaman, Biz ona: «Andolsun ki, sen onlara, hiç farkında değillerken, bu işlerini haber vereceksin!» diye vahyettik.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Nihayet kardeşleri, Yusuf'u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: «Andolsun ki, sen onlara ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin».

 Gültekin Onan = Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, biz ona (şöyle) vahyettik: "Andolsun, sen onlara kendileri farkında değilken bu buyruklarını / buyrultularını haber vereceksin."

 Harun Yıldırım = Nihayet onu alıp götürdükleri ve kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdıklarında, biz de ona: “Andolsun, sen onlara kendileri farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.” diye vahyettik.

 Hasan Basri Çantay = Nihayet vaktaki onu götürdüler, onu kuyunun dibine bırakmayı elbirlik kararlaşdırdılar. Biz de kendisine: «Andolsun ki sen onlara, hiç farkında değillerken, (bir gün) bu işlerini haber vereceksin» diye vahyetdik.

 Hayrat Neşriyat = Nihâyet (kardeşleri) onu götürüp, kendisini kuyunun dibine bırakmaya hep berâber karar verdiklerinde (ona eziyet ettiler de biz) ona: 'Şânım hakkı için, bu işlerini onlar hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine haber vereceksin!' diye vahyettik.

 İbni Kesir = Onu götürdükleri vakit, kuyunun derinliklerine bırakmayı birlikte kararlaştırdılar. Biz de kendisine vahyettik ki: Sen; onlara, kendileri hiç farkına varmadan yaptıklarını bir bir haber vereceksin.

 Kadri Çelik = Yusuf'u götürüp bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdıklarında, biz ona, “Şüphesiz sen, farkında olmadıkları bir sırada, bu yaptıklarını onlara haber vereceksin” diye vahyettik.

 Muhammed Esed = Ve böylece, onu kuyunun dibine atmaya karar verip yanlarında götürürlerken, kendisine "Gün gelecek (senin kim olduğunu) kavrayamayacakları bir anda bu yaptıklarını kendilerine hatırlatacaksın!" diye vahyettik.

 Mustafa İslamoğlu = İşte bu minval üzre, onu kuyunun derinliklerine atmada söz birliği etmiş bir halde yanlarında götürüyorlardı kı, Biz ona "(Bir gün gelecek) kendileri hiç farkında değilken onlara bu yaptıklarını bir bir haber vereceksin" diye ilham ettik.

 Ömer Nasuhi Bilmen = Vaktâ ki, Yusuf ile beraber gittiler ve O'nu kuyunun dibine atmaya müttefikan karar verdiler. Biz de O'na şöyle vahyettik: «Kasem olsun ki, sen onlara hiç farkında olmadıkları halde bu işlerinden elbette haber vereceksin.»

 Ömer Öngüt = Onu götürüp de kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdikleri zaman biz Yusuf'a: “Andolsun ki sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!” diye vahyettik.

 Şaban Piriş = Yusuf’u götürdüler, kararlaştırdıkları gibi onu bir kuyunun dibine bıraktılar. Biz de ona, onlara bu yaptıklarını haber vereceksin, fakat onlar seni tanımayacak diye vahyettik.

 Sadık Türkmen = Nitekim onu götürüp, kuyunun derinliklerine atmaya topluca karar verdiklerinde; ona şöyle vahyettik: “Ant olsun sen onlara, kendileri hiç farkına varamadıkları bir sırada, bu yaptıklarını haber vereceksin.”

 Seyyid Kutub = Kardeşleri Yusuf'u kıra götürüp onu bir kuyunun dibine atmayı kararlaştırdıklarında, kendisine «İlerde, hiç beklemedikleri bir sırada, sana yaptıkları bu işi kardeşlerine hatırlatacaksın» diye vahyettik.

 Suat Yıldırım = Derken kardeşleri onu alıp götürünce ve onu kuyunun dibine bırakma konusunda görüş birliğine varınca, Biz de Yusuf’a şöyle vahyettik: "Zamanı gelecek, onların hiç hatırlarına gelmediği ve seni hiç tanımadıkları bir sırada, kendilerine yaptıkları bu işi hatırlatacaksın."

 Süleyman Ateş = Nihâyet onu götürüp de kuyunun dibine atmağa topluca karar verdikleri zaman biz, Yûsuf'a: "Andolsun sen onların bu işlerini, hiç farkında olmayacakları bir sırada kendilerine haber vereceksin!" diye vahyettik.

 Tefhim-ul Kuran = Nitekim onu götürdükleri ve onu kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, biz de ona (şöyle) vahyettik: «Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.»

 Ümit Şimşek = Yusuf'u götürdüklerinde, onu kuyu dibine bırakmaya karar verdiler. Biz de ona 'Sen onlara bu yaptıklarını, farkında olmadıkları bir sırada haber vereceksin' diye vahyettik.

 Yaşar Nuri Öztürk = Onu götürüp kuyunun dibine koymaya karar verdiklerinde biz de ona şöyle vahyettik: "Yemin olsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında olmayacakları bir sırada haber vereceksin."

 İskender Ali Mihr = Böylece hep beraber, onu kuyunun dibine atmak için götürdükleri zaman Biz, ona (Yusuf’a): “Onlar, farkında değillerken onlara bu yaptıklarını anlatacağını…” vahyettik.

 İlyas Yorulmaz = Kardeşleri Yusuf’u götürüp, kuyunun dibine atmak için bir araya geldiklerinde, haberleri olmadan (seni tanımadıklar bir zamanda), yaptıkları bu işi onlara mutlaka haber vereceksin diye Yusuf’a vahyettik.