فَأَوْحَى إِلَى عَبْدِهِ مَا أَوْحَى
Fe evhâ ilâ abdihî mâ evhâ.
fe evhâ | : böylece vahyetti |
ilâ abdi-hî | : onun kuluna |
mâ | : şey |
evhâ | : vahyetti |
Diyanet İşleri = Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Abdulbaki Gölpınarlı = Derken kuluna vahyetti, ne vahyettiyse.
Abdullah Parlıyan = Böylece Allah, kuluna vahyedilmesini uygun gördüğü şeyleri vahyetmiş oldu.
Adem Uğur = Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
Ahmed Hulusi = Böylece kuluna vahyettiğini vahyetti.
Ahmet Tekin = Allahın kendisine tevdî ettiği vahiy emanetini, Allah’ı ilâh tanıyan, candan müslüman olarak Allah’a bağlanan, saygılı kulu Muhammed’e vahiy yoluyla iletti.
Ahmet Varol = Derken (Allah'ın) kuluna vahyettiğini vahyetti.
Ali Bulaç = Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Ali Fikri Yavuz = (Cebrâil) vahy etti Allah’ın kuluna vahy ettiğini!...
Ali Ünal = Ve böylece kuluna vahyetmek dilediği her şeyi vahyetti.
Bayraktar Bayraklı = (5-10) Ona, bunu çok güçlü akıl sahibi olan Cebrail öğretmiştir. Doğrulup dikildi. O, en yüksek ufuktaydı. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın arası kadar, hatta daha da yakın. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti.[590]
Bekir Sadak = Allah o anda kuluna vahyedecegini etti.
Celal Yıldırım = Kuluna vahyettiğini etti.
Cemal Külünkoğlu = (8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
Diyanet İşleri (eski) = Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti.
Diyanet Vakfi = (10-11) Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
Edip Yüksel = Ve sonra kuluna ne bildirilecekse onu vahyetti.
Elmalılı Hamdi Yazır = Verdi kuluna verdiği vahyi
Elmalılı (sadeleştirilmiş) = kuluna verdiği vahyi verdi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = (Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.
Gültekin Onan = Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Harun Yıldırım = Böylece O’nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
Hasan Basri Çantay = (Allahın) kuluna vahy etdiği neyse onu vahyetdi.
Hayrat Neşriyat = İşte (Allah) kuluna vahyettiğini, vahyetti.
İbni Kesir = O vakit kuluna vahyedeceğini etti.
Kadri Çelik = Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Muhammed Esed = Böylece (Allah), vahyedilmesini uygun gördüğü her şeyi kuluna vahyetmiş oldu.
Mustafa İslamoğlu = İşte (Allah)'ın kuluna vahyettiğini böylece iletmiş oldu.
Ömer Nasuhi Bilmen = Hemen (Allah Teâlâ'nın) kuluna vahyettiğini vahyetti.
Ömer Öngüt = O anda kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Şaban Piriş = O anda (Allah’ın) kuluna vahyettiğini iletti.
Sadık Türkmen = Böylece (Allah), kuluna (Kur’an’dan) vahyettiğini (Cebrail ile) vahyetti.
Seyyid Kutub = İşte (Allah)'ın kuluna vahyettiğini böylece iletmiş oldu.
Suat Yıldırım = O da kuluna vahyetmek istediği her şeyi vahyetti.
Süleyman Ateş = O anda kuluna vahyedeceğini vahyetti.
Tefhim-ul Kuran = (5-10) Ona, bunu çok güçlü akıl sahibi olan Cebrail öğretmiştir. Doğrulup dikildi. O, en yüksek ufuktaydı. Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın arası kadar, hatta daha da yakın. Böylece kuluna vahyedeceğini vahyetti.[590]
Ümit Şimşek = Vahyedilecek şeyi Allah'ın kuluna vahyetti.
Yaşar Nuri Öztürk = Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.
İskender Ali Mihr = Böylece O’nun kuluna vahyedeceği şeyi vahyetti.
İlyas Yorulmaz = Sonra Allah’ın kulu (Muhammed’e) vahy edilmesi gerekeni (Allah’ın mesajlarını) vahy etti.