Önceki Ayet Sonraki Ayet  
56. Sûre Vâkı’a/45

 إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُتْرَفِينَ

  İnnehum kânû kable zâlike mutrefîn(mutrefîne).

Kelime Karşılaştırma
inne-hum : muhakkak ki onlar
kânû : oldular
kable zâlike : bundan önce, daha önce
mutrefîne : mutrafı olanlar, varlık içinde zevklerine dalmış olanlar
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Bundan önce onlar, nîmetler içindeydi.

 Abdullah Parlıyan = Çünkü onlar, dünyada nimet içinde yüzüyor ve istedikleri gibi yaşıyorlardı.

 Adem Uğur = Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı.

 Ahmed Hulusi = Muhakkak ki onlar bundan önce, dünyevî - şehvanî zevklerin bolluğu içinde şımarandılar!

 Ahmet Tekin = Onlar, bundan önce, varlık içinde, sefahata dalmışlardı.

 Ahmet Varol = Çünkü onlar bundan önce varlık içinde şımartılmışlardı.

 Ali Bulaç = Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

 Ali Fikri Yavuz = Çünkü onlar, bundan önce (dünyada) zevklerine düşkündüler;

 Ali Ünal = Çünkü onlar, dünyada iken hiçbir ahlâ kî kaygı taşımadan zevk ve refah içinde pek şımarıktılar.

 Bayraktar Bayraklı = (42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.

 Bekir Sadak = (45-46) Cunku onlar, bundan once, dunyada, nimet icinde bulunurlar iken, buyuk gunah islemekte direnir dururlardi.

 Celal Yıldırım = Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde,

 Cemal Külünkoğlu = Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) şımartılmış kimselerdi.

 Diyanet İşleri (eski) = (45-46) Çünkü onlar, bundan önce, dünyada, nimet içinde bulunurlar iken, büyük günah işlemekte direnir dururlardı.

 Diyanet Vakfi = Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı.

 Edip Yüksel = Bundan önce onlar konfor içinde şımarmışlardı.

 Elmalılı Hamdi Yazır = Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Çünkü onlar bundan önce varlık içinde keyiflerine düşkün şımarık müsriflerdi.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Çünkü, geçmişte onlar kendilerini tamamen hazlara kaptırmışlardı,

 Gültekin Onan = Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

 Harun Yıldırım = (44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.

 Hasan Basri Çantay = Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı.

 Hayrat Neşriyat = Çünki onlar, bundan önce (ni'metler içinde) şımartılmış kimseler idiler.

 İbni Kesir = Çünkü onlar, bundan önce varlıkla şımarmış olanlardı.

 Kadri Çelik = Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

 Muhammed Esed = Çünkü onlar dünyada iken refah içinde şımarırlardı.

 Mustafa İslamoğlu = Çünkü onlar geçmişte refah içinde şımarıp azmıştılar;

 Ömer Nasuhi Bilmen = (44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.

 Ömer Öngüt = Çünkü onlar bundan önce (dünyada iken) varlık içinde şımartılmışlardı.

 Şaban Piriş = Çünkü onlar, bundan önce sorumsuzca ve konfor içinde yaşıyorlardı.

 Sadık Türkmen = Çünkü onlar, bundan önce varlıkla şımarmış olanlardı.

 Seyyid Kutub = Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.

 Suat Yıldırım = Çünkü onlar dünyada iken refah içinde şımarırlardı.

 Süleyman Ateş = Çünkü onlar bundan önce varlık içinde şımartılmışlardı.

 Tefhim-ul Kuran = Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.

 Ümit Şimşek = Çünkü onlar evvelce varlık içinde şımarmışlardı.

 Yaşar Nuri Öztürk = Çünkü şomluk yâranı, bundan önce servet ve refahla şımaranlardı.

 İskender Ali Mihr = Muhakkak ki onlar, daha önce mutrafi idiler (varlık içinde zevklerine dalmışlardı).

 İlyas Yorulmaz = Onlar dünyada iken kendilerini seçilmiş, ayrıcalıklı görenler olup.