Önceki Ayet Sonraki Ayet  
51. Sûre Zâriyât/40

 فَأَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ

  Fe ehaznâhu ve cunûdehu fe nebeznâhum fîl yemmi ve huve mulîm(mulîmun).

Kelime Karşılaştırma
fe : böylece, bunun üzerine, sonunda
ehaznâ-hu : biz onu yakaladık
ve cunûde-hu : ve onun orduları
fe : böylece, bunun üzerine, sonunda
nebeznâ-hum : onları attık
fî el yemmi : denize, denizin içine
ve huve : ve o
mulîmun : kınanmış olan
Meal Yazanlar
Ayet Mealleri

 Diyanet İşleri = Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.

 Abdulbaki Gölpınarlı = Derken onu ve ordusunu helâk etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı.

 Abdullah Parlıyan = Ve biz onu ve askerlerini alarak, hepsini denize atmıştık, o esnada ümitsizlik içerisinde, yaptıklarına pişman olarak, kendini kınıyordu, ama son andaki pişmanlık ve kınamanın faydası olmayacaktı.

 Adem Uğur = Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

 Ahmed Hulusi = Bunun üzerine onu ve ordusunu yakaladık da onları denize attık. . . O pişmanlıkla kendi kendini yeriyordu!

 Ahmet Tekin = Onu, Allah’a âsî olan ilâhî kuralları tanımayan askerî erkânını ve ordularını da tutup denize attık. O pişmanlık duyarak kendisini kınayıp duruyordu.

 Ahmet Varol = Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize attık ki o (bu sırada kendi kendini) kınamaktaydı. [3]

 Ali Bulaç = Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıyordu.'

 Ali Fikri Yavuz = Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu.

 Ali Ünal = Neticede Firavun’u da ordularını da kıskıvrak yakaladık ve denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken yaptıklarına bin pişman kendini kınıyordu.

 Bayraktar Bayraklı = Sonunda onu ve askerlerini denize attık. O, kendini kınayıp duruyordu.

 Bekir Sadak = Sonunda onu ve ordularini yakalayip denize attik. O, kinanmayi haketmisti.

 Celal Yıldırım = Bu sebeple onu da, ordusunu da yakalayıp (deniz) dalgaları arasına fırlattık ki (o sırada) kendini kınıyordu.

 Cemal Külünkoğlu = Biz de onu ve ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. O (boğulma esnasında), pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu (ama iş işten geçmişti).

 Diyanet İşleri (eski) = Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.

 Diyanet Vakfi = Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

 Edip Yüksel = Onu ve askerlerini yakalayıp denize attık. Bu sonucu haketmişti.

 Elmalılı Hamdi Yazır = Onun üzerine biz de tuttuk kendisini ve ordularını deryaya fırlatıverdik, namerdlik ederken o leîm.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş) = Bunun üzerine Biz de tuttuk kendisini ve ordularını denize fırlatıverdik o alçak namertlik ederken.

 Elmalılı (sadeleştirilmiş-2) = Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.

 Gültekin Onan = Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,), 'kınanacak işler yapıyordu'.

 Harun Yıldırım = O, kınanacak işler yaptığı için, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık.

 Hasan Basri Çantay = Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.

 Hayrat Neşriyat = Bunun üzerine (biz de) onu ve ordusunu, kendisi kınanacak bir kimse olarak yakalayıp hepsini denize atıverdik.

 İbni Kesir = Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O, kınanacak işler yapıp durmaktaydı.

 Kadri Çelik = Bunun üzerine biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O kınanacak işler yapıp durmaktaydı.

 Muhammed Esed = ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık, (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun'dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu).

 Mustafa İslamoğlu = Derken, Biz de onu ve ordusunu enseledik, hepsini denize döktük: o hala kendi kendisini kınayadursun.

 Ömer Nasuhi Bilmen = Artık O'nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu).

 Ömer Öngüt = Biz de onu ve ordusunu tutup denize attık. Bu sırada o, kendisini kınayıp duruyordu.

 Şaban Piriş = Biz de onu ve askerlerini yakalamış ve denize atmıştık. O pişman olmuştu.

 Sadık Türkmen = Biz de derhal onu ve ordusunu yakaladık onları denize fırlatıverdik; o (Firavun boğulurken) kendi kendini kınıyordu!..

 Seyyid Kutub = Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.

 Suat Yıldırım = Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu.

 Süleyman Ateş = Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.

 Tefhim-ul Kuran = Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıp durmaktaydı'.

 Ümit Şimşek = Biz de hem onu, hem ordusunu yakalayıp denize attık ki, o sırada o kendi kendisini suçluyordu.

 Yaşar Nuri Öztürk = Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.

 İskender Ali Mihr = Sonunda onu ve ordularını yakaladık ve böylece onları kınanmış olarak denize attık.

 İlyas Yorulmaz = Sonra, bizde Firavun’u ve ordusunu yakaladık ve zavallı, acınacak bir halde denizin içine atıp boğduk.